Bölüm. 35: Şahin festivali

2.4K 203 103
                                    

Sarayın eğlence odasına geldiğimiz de kucağından indirmeden beni kırmızı, lüks koltuğun üzerine bıraktı. Hemen yanıma kıvrıldığında sessizce yanında durdum fakat beni aniden kucağına çekti. Bacaklarımı yanlamasına uzatırken safir taşlı yüzüklü parmağıyla çenemi kavradı. Safir taşlı yüzüğü hep işaret parmağını takardı. Evlilik yüzüğümüzü ise yüzük parmağına takardı hep.

"Ahuy-i simin." dedi aşk dolu sesiyle.

Üzerinden kalkmak için atak yapmıştım ki izin vermeden kollarıyla karnımı sarıp, sarmaladı. Sırtımı göğsüne çekerken minderleri olan yastığa uzandı ve beni de sırtına uzandırdı.

Küskün bir edayla, "bırak beni." dedim. Boynumdan öptü.

"Emir-i Azamın kalbini çalan prenses'in kalbini nasıl alabilirim?" diye sordu şuh bir tonda. Nefesi boynumdaki vururken sakalını hafifçe boynuma sürttü.

"Alamazsın." dedim.

Erkeksice güldü.

"Alırım." dedi hükmedici ses tonuyla.

"Hmm." diye mırıldandım. "O nasıl olacakmış?"

"İşte böyle," diyerek, beni altına çekti hızla. Beni gıdıklamaya başladığında kahkahalarımın sarayın eğlence odasında yankılanmaya başlamıştı.

💙

Aradan tam bir ay geçmişti. Evliliğimizin birinci ayına girmiştik.

Binler, belki de milyonların toplandığı bir çöl meydanındaydık.
Şahin festivali deniyordu bu özel güne. Tüm Arap ülkelerinin kralları toplanıyordu. Festival bu sefer festival Katar'da yapılıyordu. Bir çöl üzerine kurulmuştu festival çadırları.

Şahin festivali deniyordu bu festivale.

Gerçek bir şahin kuşu avlama töreniydi. Ama Malik, hayvanlarının canını keyf için almayı ülkesinde yasaklamıştı. Festival sırası Katar'a geldiği için hayvanların canını bir festival için almayı yasaklamıştı. Bu kuralı koyan oydu. Şahin avlamak yerine, şahinin ayağına bağlanan altın kesesye ok ile atış yapılacaktı.

Bu atış, gökyüzünde uçan, yerinde bir türlü durmayan şahinin ayağındaki keseyi vurmak ile olacaktı. Bu her yiğidin harcı değildi. Metrelerce yüksekte uçan bir kuşun ayağına değdirmeden, sadece keseye ok ile atış yapmak çok zordu. Bunun için iyi bir okçu olmak lazımdı. Hemde gözlerin keskin ve iyi görmesi lazımdı.

Konu, ezelden sürmeli safir gözlerin sahibi Emir-i Azam olunca ben dahi milyonlar toplanan insanlar gibi kendimizden emindik onun kazanacağına. Bu onun için çocuk oyuncağıydı.

Zira iki günde bir kılıç dövüşü yapan, her üç günde bir ok atışı yapan kişi benim kocamdı. Sonuçta bir dönem askeriyede üsteğmenlik yapmıştı. Aklıma bile gelmeyen askerî okulları okumuştu. Haliyle fazlasıyla iyiydi bu konularda.

Halkın izlediği kısma set çekilmişti. Yüksek kum tepesi okçu tepesi olarak belirlenmişti. İzleyicilere sınırsız ikramlar yapılıyordu. Ben kral ve prenseslerin olduğu yerdeydim. Katar aşırı sıcak olduğu için binlerce adı khaima denen çadırlar kurulmuştu. Bende kadınların yanında oturmuştum.

NAZAR-I AŞK ( Askıya Alındı. Devam Edecek)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin