DG - 15

28.8K 1.5K 63
                                    

Gözlerine bakarken
Güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
Bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde
Kayboluyorum...
Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin:
Sırrını her gün bir parça eren
fakat hiçbir zaman
büsbütün teslim olmayacak olan...

-Nazım Hikmet.


Akın keyifsizce dolabındaki askılarda dizili kravatlara bakarken iki tanesini seçip salona ilerledi. Koltukta oturan kız kardeşinin önüne geçip televizyon ekranını vücuduyla kapattı. İlgi istiyorum demeden ilgi çekmenin yolları... Akın'ın kelimelerle arası pek iyi değildi ama ne istediğini ya da istemediğini beden diliyle anlatmakta üzerine yoktu.

"Sence hangisi?" Yasemin iki seçeneğe bakıp gözlerini devirdi. Erkekler için renkler gökkuşağındaki renklerden ibaretti ve o yedi rengin de sadece üç dört tanesi hakkında fikirleri vardı.

"Yani bu seçimi Ezel'in kör annesi Meliha yapsa bir nebze anlayabilirim." Akın bu sert eleştiriyle dudağını büküp elindeki kravatları havaya kaldırdı.

"Çok biliyorsan sen seç." Kabul etmek yerine suçlamak ve işi üzerine yıkmak da tam onluk bir davranıştı. Yasemin bununla savaşmayı bırakıp olduğu halini idare etmeyi öğrendiğinden beri her şey daha kolay halloluyordu. Bu yüzden kalkıp ağabeyinin odasına gitti. Dolabında asılı duran kravatları inceledi.

"Bu özenini neye borçluyuz?" derken bir yandan seçeneklere göz atıyordu.

"Akşam bir vakfın yardım gecesinde konuşma yapacağım. Aslında sadece görünüp gelecektik ama konuşma son dakika çıktı." diye homurdandı. İsteksiz olduğu her halinden belliydi. Rüya da doğum yapacak zaman bulmuştu. Şov adamı olan Ayaz'dı. Ne olurdu iki gün daha bekleseydi?

"Buldum. Bunu tak." Yasemin ağabeyine siyah mat renkte kendi renginde ince çizgiler geçen bir kravat uzattı.

"Cihan da benimle gelecek. Direkt oraya geçeceğiz, dikkatli ol." Yasemin bu sözler üzerine tekrar gözlerini devirdi. Akın'ın bu göz devirmelerinden nefret ettiğini biliyordu. Koskoca kadın olmuştu ancak hala bu lafları işitiyordu.

"O gözlerini bir gün eline vereceğim haberin yok." Akın işaret ve orta parmağını Yasemin'in gözlerine doğru uzattı.

"Kapıyı açmadan delikten bakmayı da unutmam." Akın gülümseyerek uzandı ve kardeşinin burnunu sıktı. Yasemin mırın kırın ederek abisinin ellerinden kaçındı. En nefret ettiği şeydi ve Akın bunu yapmaya bayılıyordu.

"Dilin çok uzadı senin. Ne yapacaksın bugün? İşe gelmeyeceğim dedin?" Yasemin konunun güzel bir yere gelmesiyle keyiflendi.

"Liseden kızlarla buluşacağız. Biraz nostalji yapacağız. Umarım bensiz şirketi batırmazsınız." Akın bunun üzerine tatlı bir kahkaha attı. Bu evde üç kardeş birlikte yaşıyorlardı. İşler yüzünden İstanbul'a yerleşmiş olsalar da anneleri Çanakkale'de kalma konusunda çok kararlıydı. Bu kalabalıkta yaşamaya kesinlikle yanaşmıyordu. Yine de çocuklarından da elini tamamen çekemeyeceğinden sık sık gelip gidiyordu.

"Artık odamdan çıksan diyorum. Geç kalıyorum?" Yasemin sinirle homurdanarak odadan çıktı.

"Seninle evlenecek kadına allah sabır versin. Ben asla ve asla senin tarafında olmayacağım, haberin olsun." İki abisiyle bir arada yaşamak gerçekten çok zordu. İşin doğrusu iki erkekle yaşamak zordu. Bazen de çok keyifliydi.

Zor yanlarıyla karşılaştırdığında hangisinin daha ağır bastığını söylemek çok kolay değildi. Cihan şansını bir kez denemiş ve işler istediği gibi gitmemişti. Bu yüzden evlenip kendi evine gitmesi için dua edeceği Akın kalmıştı. Ama bu duayı ederken bir kadının hayatını kaydıracağı için bazen vicdan azabı çekmiyor değildi.

Damatsız Gelin (Damat Serisi 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin