9 | Kurşun

67 10 44
                                    


Zifiri karanlığın ve boğazımı yakan acı kokunun dilimde bıraktığı kekre tatla buruşturduğum yüzüme engel olamadan, bana sözleriyle davetiye uzatan adama baktım. Yüzünü gördüğüm an içimde büyüyen, beni korkutan nefretim yeniden dirilmiş ve ruhumu boğmak üzere ellerini boğazıma sarmıştı. Nefeslerim yok olmuş, damarlarıma kadar titremiştim sanki.

Neler olduğunu hala kavrayamamış olmanın bedenimdeki etkisi elbette ki öfkenin ta kendisiydi. Ellerimi yumruk yaparak tıpkı dişlerim gibi sıktım ve dönüp arkamdan kapanan demir kapıya yumruklarımı var gücümle indirmeye başladım.

"Ferit!" sesimdeki kuvvete bedenim de bozguna uğrarken, yalnızca içinde bulunduğum konteynerın demir duvarlarına çarparak yok olmuştu. Yumruklarımın ardı arkası kesilmezken, bağırmaya ve bir ses duymaya çalışmaya devam ediyordum.

"Yalvaç." diyerek yumruklarımın demir kapıdan yükselttiği sesi bastıracak kadar gürleyen adam beni durdurmuştu. "Kendini boşa yorma. Kimse yok etrafta. Bir köşede oturup beklemekten başka çaremiz yok gibi duruyor."

Yumruklarımı açıp, soğuk demir kapıya avuçlarımı yasladım ve alınımı nefes nefese avuçlarımın üstüne kapattım.

Bana bu eziyeti yapamazdı. Onunla bir odanın içinde duramazdım. Yapamazdım.

"Öylece kabullenip bir köşede oturmak istemen beni hiç ilgilendiren bir durum değil, inan bana."

Alınımı ellerimden kaldırıp avuçlarımı kapıdan çektim ve yüzümü nefret kustuğum yüzüne çevirdim. Cümlem,zihninin kıyılarına uzandığı anda yüzünde canlanan muzhip ifadeyi vurmak istedim.

"Aklıma gelen ve deneyeceğin her yolu, senden önce deneyip buna mecbur kalmış biri olarak söyledim. Kaile alıp almamak senin tercihin."

Sakince uzun nefesler alıp zihnimdeki sarmalın ayaklarıma adımlamak için verdiği emri harekete dökerek ilerledim ve ondan epeyce uzak, en köşedeki tekli deri koltuğa oturup sırtımı yasladım. Yere öylesine atılmış yatağın üzerinde oturmuş ve bir elindeki çakıyı açıp kapatıp çevirmekle meşguldü. Gözleri elindeki çakıdaydı fakat benim gözlerimse onun saçı sakalı birbirine karıştığından görünmeyen yüzündeydi.

Bir an çakıyı kapatıp, avucunun içine aldı ve sımsıkı tuttu. Gözleri aniden gözlerimi bulduğunda, ondan kaçmadım. Tedirgin olsun istedim, aklına sorular dolsun, çekinsin istedim. İnatla baktığım gözlerime inatla bakmayı sürdürünce, göğüs kafesimin ortasından boynuma yükselen sızının kulaklarımda çınlamaya dönüşeceğini ummamıştım.

Uzun, oldukça uzun bir süre birbirimizin gözlerinin içine bakmayı sürdürdük. Ne kadar zaman geçtiği hakkında ufacık bir fikrim olmasa da dışarıdan gecenin tenhalığını duyabiliyordum. Zihnim şekillenmeye ve uyanmaya başladığında sakince dudaklarımı aralayarak öne doğru eğildim ve dirseklerimi dizlerime yaslayıp çenemi hafifçe yukarıya diktim.

"Nişanlın, toparlayabildi mi?" diye sordum gözlerimi kısarak. "Sanırım bacağı kırılmıştı ama yanlışlıkla, hayatını kurtarabileyim diye ben de ufak bir yara vermiş olabilirim."

Dudağının bir kenarı alayla yukarı kıvrılırken gözlerinde beni küçümseyen bir ifade vardı. İçerlemiş olabilirdi. Küçümsediğim onun hayatını birleştirmek istediği kadındı ne de olsa.

"Çok daha kötülerini atlattığı oldu." dedi toz kondurmayarak. "Yarasından da memnun."

İçimden geldiği ve gerçekten komik bulduğum için güldüm. Bir süre gülüşüm devam ederken bunun onu rahatsız ettiğini biliyordum fakat komikti. Çünkü o fabrikanın içinde korkudan titreyen ve kurtarılmak için yalvaran birinin daha önce bir silah bile görmediğinden emindim.

DEMWhere stories live. Discover now