5- YOKUŞ KOLTUKLARI

273 48 82
                                    

Mc; Ezhel - Ağlattın

    Göç veren göçmen kuşlara hep üzülürüm, nereye gidiyorlar? Neden değiştiriyorlar yerlerini? Nasıl alışıyorlar? Farklı bir diyara, farklı bir eve, farklı bir yaşama, farklı, farklı! Bu kadar fark varken neden gitmek?

    Zorluğun yokuşunu çıkan kuşlarla beraber güç bela gözlerimi araladım. Halimi ve nerde olduğuma aldırmadan doğruldum. Yatak odasında -yeni- yatağımda yatıyorum. Ağzımda iğrenç tat ile dudaklarımı araladım, her tarafım tutulmuştu. Sağ kolumda ise ayrı bir sızlama vardı. Aynı kıyafetlerim -daha kirli ve kokmuş- üzerimde hakimdi. Başım ise sızlıyor. Başımı soluma çevirip ayaklarımı aşağıya sarkıttım. Sendeleyerek ayaklandım.

    Kayra nerde?! Hem beni oraya tıkıp hem de kurtarıcı gibi gelemez. Hesap sormak adına odamdan çıktım. Merdivenleri usulca inerken çoktan aşağıdaki koltuklar da görüş alanıma girdi. Tam ona sataşacağım sıra

"Ne demek yok! Boktan işinizi sikim sizin!"

    Kime kükrediğini anlamadım. Boynundaki ve kollarındaki damarlar esmer dersinin altında kabarmıştı ki bende merdivenlerden inme işini bitirdim. Sertçe çektiği nefes ile bana döndü ve göz göze geldik. Telefonu hışımla koltuğa fırlattı ve alnını ovmaya başladı. "Git giyin." Tok sesi ile sinirine gem vuruyordu. Hayretle beyaz tişörtün sardığı sırtına baktım. Bana bir açıklama yapmayacak mı? Belki bir özür?

    Neler saçmalıyorum ben, özür umrumda bile değil. Böyle basit şeyleri bırakalı çok oldu. Kaba saba davranışlara alışıksın Meriç niye sorguluyorsun?

"Neden?"

    Yaptım, yine sorguladım. Uykulu ve çatallı sesim ile yavaşça bana döndü. Küçük koyu gözleri her zamankinden daha sertti. İnsana 'bana bakma' der gibiydi gözleri. Fark edilmeyen kirpikleri, güzel dudakları delirmiş bir ressamın yaptığı yanlış güzellikten farksızdı. "Eğer söz dinlersen, söz dinlerim." Küçük gözlerinde fark ettiğim yeni birşey var, o yorgun. Gece uyku almamış gibi. Kafamı usulca aşağı yukarı salladım. Rahatlamış gibi göz kapaklarını gözlerine indirdi. Sinirli ve sorgucu yanım bana lanet okumaya başladı bile. Ona boyun eğen küçük kısım ise içimi gıdıklıyor.

    Göz temasımızı keserek arkamı döndüm ve merdivenleri -baya- biraz hızla çıktım. Kapıyı kapatıp pencereye göz attım; hava güneşli ama aynı zamanda rüzgârın uğultusu da geliyor. Burada bana ait bir dolap vardı. Evet kim, neden ve nasıl doldurdu? Hiç bir fikrim yok ama sonuçta benim için. Dolaptan bir tayt ve kırmızı bir kazak alıp üzerimdekilerden kurtulup seçimlerimi giyindim. Saçlarımı ensemde gevşekçe toparladım. Kazağın boyu taytın beli ile orantılı olarak biraz kısaydı -kollarımı havaya kalktığında belim görünecek şekilde- ama güzeldi.

    Çıplak ayaklarımla odanın kapısını kapatıp çıktım. Başımı aşağıya uzattığım da Kayra kot pantolon ve beyaz tişört ile koltukta telefonda konuşuyordu. Yine usulca inip vestiyere yöneldim. Kayra telefondakini dinlediği için o konuşmuyordu. Askıdaki giydiğim kabanı alarak kollarıma sardım. Düğmelere bakınırken Kayra bana doğru yaklaşıyordu. Bakışları benim üzerimdeydi. Kısaca spor kombinimi süzdü.

"Sana minnettar olacağım aklımın ucundan bile geçmezdi karıcığım."

   Kaşlarımı çattım, sanki çekilmez biriymişim gibi konuşuyor. Gözlerimi devirdim. Ona arkamı dönerek 'karıcığımlafını düşünmeye başladım. Bunu tekrar  duyacağım kimin aklına gelirdi ki? Doğru, doğru Meriç senin aklına gelmezdi. Ben kafamı iki yana sallarken Kayra önüme bir çift spor ayakkabı bıraktı. Ayakkabıları ayağıma giydirerek "benden özür dilemen gerekmiyor mu?"

BERMUDA +18Where stories live. Discover now