34. Bölüm

2.1K 26 20
                                    

Muzaffer, ayağa fırladı itiraz etmek için ama bu girişimi jandarmaların baskısıyla sonuçlandı. Ne kadar öfkeli olduğu kan çanağına dönmüş olan gözlerinden ve öfkeden kıpkırmızı olan yüzünden belli oluyordu. Yumruklarını sıkmış, kaşlarını çatmış ve hakime bakıyordu.

"Ben bir çete üyesi değilim hakim bey. Bir iş adamıyım. Hayatım boyunca onurlu yaşadım ben."

Hakim, gülerek "sen onu benim külahıma anlat!" dedi.

"Sevkiyat alanında yakalandın. Sen dua et hiç kimse senin aleyhine bir şey söylemedi de seni şu an çete liderliğinden ömür boyu hapse mahkum etmiyorum."

Muzaffer, söylenenler karşısında bir şey diyemedi ve sessiz kalmayı tercih etti. Zira karara itiraz cezanın artması anlamına gelebilirdi onun için. Öfkeden kuduruyor, içinden küfürler savuruyordu. 

Hakim, "itirazı olan yoksa dava sonuçlanmıştır!" dedi. Kimseden ses soluk çıkmayınca da mahkeme salonundan çıktı. Hızlı adımlarla yürümeye başladı ve yanına bir avukat yaklaştı.

"Efendim, artık bir koruma tahsil edilsin size. Eskisinden çok daha büyük tehlikedesiniz. Muzaffer rahat durmayacaktır."

Hakim, gülümsedi ve "benim kaybedecek hiçbir şeyim yok. Bir canım var." dedi ve adımlarına hız verdi. Adliyenin kapıları açıldı.

Avukat, sanki olacakları hissetmişti. Ölüm çok yakındı. Kutsal kitapta bahsedilen gibi şah damarından daha yakındı.

O ölüm gitti, bir keskin nişancı tüfeğinden çıkan kurşun ile hakimi buldu. Bu keskin nişancı tüfeğinden çıkan kurşun, Hakim'i önce sendeletti, sonra yere yıktı.

Hakim, yerde çok ama çok kısa bir süre can çekişti ve oracıkta canını artık neye inanıyorsa ona teslim etti. Korkacak hiçbir şeyi yoktu. Kimsesi kalmamıştı şu hayatta. Bir canı kalmıştı ve onu da inandığı şeyler uğruna feda eylemişti.

İnsanoğlu böyledir işte! Bir ideali olur insanın ve o ideali için çalışır, çabalar ve o ideal için çalışırken bilinmeze doğru, idealleri neye göreyse, neye inanıyorsa ona doğru yola çıkar, o uğurda can verirdi işte.

Hakim'in dünyaya veda etmesiyle kara bulutlar öfke kustu. İri iri damlaları yer yüzüne indirmeye başladı. Göğün kapısı açılmış, gök dünyadaki adaletsizliğe ağlıyor, Hakim'in ideallerine göre hareket ediyordu.

Avukat, korkusuzca öne atıldı ve Hakim'in yanına koştu. Diz çöktü ve onun nabzına baktı ama bu çaba boşundaydı. O bu dünyayı terk etmişti. "Ambulans çağırın!" diye bağırsa da ambulansın artık pek işe yaramayacağını, Hakim'i sadece morga götüreceğini çok iyi biliyordu aslında.

Yarım saate kalmadan her taraf polis arabalarıyla, hatta özel harekat polisleriyle doldu. Muzaffer, suikast sonrası baş şüpheli olduğu için adliyeden çıkarılmadı ve mahkeme salonunda bulunan herkes o salona hapsedildi. Kapılar kilitlendi ve duruşma salonunda bulunan herkes adliye sarayına hapsoldu böylelikle.

Nur, ortaya çıkan disiplinsizlik ve başıboşluk sayesinde Muzaffer'in yanına koştu. "Nasılsın baba?" diye sordu.

Muzaffer, gülümsedi ve "iyiyim kızım." dedi. Normalde öfkeli de olsa her daim, kızına karşı şefkatli ve yumuşak da olabiliyordu.

Nur, Muzaffer'in kulağına eğildi ve "emri sen mi verdin?" diye sordu.

Muzaffer, şaşırarak kızının yüzüne baktı. "Hayır." dedi.

"Ben de sana soracaktım, sen mi yaptırdın diye."

Nur, bir süre bu şok dalgasını atlatamadı. Sonra "kim yapmış olabilir?" diye sordu.

Sahte İzdivaç (+18 Erotizm) (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now