3.

197 11 2
                                    

"Evet, şey yani havalar baya soğudu." Potter tam on iki dakikadır Cho ile konuşup onu davet etmeye çalışıyordu ama bir türlü konuya girememişti. "Evet, kış geldi artık." dedi Cho'da, sıkılmışa benziyordu. Potter'ın batırmaması için araya girdim ve asamı çıkartıp onlara tuttum. Daha sonra büyüyü fısıldadım, asamın ucundan kırmızı ve mavi ışıklar sarmaşık bir şekilde çıkıp ikisinin kafalarının üstünde ufak çaplı bir gösteri yaptılar. Sonra da çok yüksek olmayan seslerle havai fişek gibi patladılar. "Vaov!" dedi Cho etkilenmişçesine "Bunu nasıl yaptın?" ortamı canlandırmayı başarmıştım, eğer Potter bunun üzerine bile davet edemezse Azkaban'ı falan dinlemeyip onu öldürecektim.

Potter'da en az Cho kadar şaşkın bir şekilde ışıklara bakıyordu neyse ki çabuk toparlandı "Senin için," dedikten sonra gülümsedi. Sanırım ihtiyacı olan cesareti toplayabilmişti "Düşünüyordum da baloya benimle gelmeye ne dersin?" sonunda olmuştu işte! Cho ona bakıp gülümsedi "Evet, çok isterim." "Harika!" dedi Potter çok mutlu bir sesle. "O zaman, görüşürüz." dedi "Görüşürüz Harry." Potter kızı bırakıp bana doğru geldiğinde saklandığım yerden çıktım. "Seni öldürmeme son bir dakika kalmıştı, şanslısın." dedim sinirli bir şekilde.

"Kızlarla iletişimde hiçbir zaman mükemmel olmadım tamam mı? Zaten üzerimde yeterince baskı var!" çok gerildiğini şuan anlayabilmiştim. "Eminim Granger'ı daha çabuk davet ederdin." dedim kaşlarımı kaldırarak. "Tabiki daha çabuk ederdim, o kardeşim gibi. Ayrıca ona karşı rezil olmam." gözlerimi devirdim "Bu kadar işte, çok kastın kendini. Git ve keyfini çıkar." dedikten sonra onun yanından ayrıldım, sıra Cedric'teydi.

Uzun bir arayışın ardından onu üçüncü kattaki koridorda bulabilmiştim. "Malfoy!" diye seslendi bana, Lord'a şükürler olsun ki onunda bana ihtiyacı vardı. "Cedric" dedim imalı bir sesle ve gülümseyip ona doğru yürüdüm. "Bir şey mi isteyecektin?" "Evet, Cho'yu gördün mü diye soracaktım. Hiçbir yerde bulamadım da." dedi hala etrafına bakarken. Çok gülümsememeye çalışarak ona gerçeği söyledim "Az önce Potter'la beraberdi. Böyle muazzam bir ana denk geldiğim için çok şanslıydım bence." dedim büyülenmiş gibi yaparak.

"Nasıl bir an?" diye sordu merakla. "Bilirsin, ufak ışık gösterileri, baloya davet, kabul ediş falan. Potter'ın böyle romantik olduğunu bilmiyordum, aslında onunla gitmek isterdim." diye itiraf ettim. Tam devam etmek için ağzımı açmıştım ki beni susturarak konuştu "Potter Cho'yu mu davet etti?" "Evet." "Ve Cho'da kabul etti?" "Evet." dedim tekrardan, onun yıkıldığını görebiliyordum. Ama ben vardım, yani üzülmesine de gerek yoktu. "Oh, yoksa sen mi teklif edecektin?" diyerek üzülmüş gibi yapmıştım. "Ne-hayır haha, ben başka bir şey soracaktım. Potter ile yakışırlar. Eh Cho burada olmadığına göre sana sorabilirim değil mi?"

Ağzım yırtılana kadar gülümsedim ve saçlarımk düzelttim "Tabiki." "Güzel, benimle gel." emir vermesi hoşuma gitmese de girdiğim iddia ve o Nimbus 2001 için her şeyi yapmaya hazırdım. Beraber bina başkanlarının banyosuna gittik, içeri girdikten sonra kapıyı kilitledi. Havuzun kenarında birkaç kazan, malzemeler ve şişeler duruyordu. İksir, en sevdiğim...

Ondan izin beklemeden hemen iksirin yanına gittim ve kokladım. "Yara temizleme iksiri demek." dedim etkilenmiş bir şekilde, bu zor bir iksirdi. O da yanıma geldi "Beni her geçen gün biraz daha etkiliyorsun Amora. Sadece kokusundan anlaman büyük bir yetenek." ona bakıp gülümsedim. "İksirde bir terslik var, bulabilir misin?" hemen eteğime dikkat ederek yere oturdum ve biraz daha inceledim. Bir şişeyi elime alıp sordum "Bu nedir?" "Ezilmiş yılan dişi suyu, daha etkili olmasını
sağlıyor-" "Bunu kim verdi sana?" "Severus Snape tabiki, sorun nedir?"

Derin bir nefes aldım "Bu karaağaç özü suyu, renkleri ve akışkanlıkları aynıdır, ayırt edilmesi gerçekten zordur." "Peki sen nasıl ayırt ettin?" güzel soruydu "Şişeden, ezilmiş yılan dişi asla cam şişeye koyulmaz yoksa parçalar." dedim ve şişeyi biraz salladım. "Sanırım Snape'in favori öğrencisi değilsin." Gülüp sırtını kolonlardan birine yaslayarak oturdu "Hiçbir zaman olmadım." "İstersen gidip onunla konuşabilirim." kafasını iki yana salladı "Birinci sınıf bir öğrenci gibi onu şikayet etmeyeceğim." her ne kadar istemese de onunla konuşacaktım.

Unknown Enemy Where stories live. Discover now