아홉

563 96 16
                                    

apocalypse-cigarettes after sex


choi soobin.

bazen çok konuşkan, enerjik ve sevdiği şeylerden saatlerce bahsedebilecek kadar hayat dolu fakat bazen çok sessiz, derin düşüncelerini ölçüp biçiyorsa suratını ekşitiyor. uzun boylu, çok uzun boylu. teni bembeyaz bulutları size kapkara günlerde dahi özletmeyecek kadar beyaz. tatlı yanaklarında her zaman bir pembelik var, her zaman gamzeleri size göz kırpar. saçları siyah, aynı gözleri gibi. yorulduğunda gözlerinin altı kızarır hemen. ya da gözleri dolduğunda küçücük olur gözleri ve göz bebeklerinin beyazları kızarır, ama bir şekilde belli eder size üzgün ya da yorgun olduğunu. şaşırdığında dudaklarını büzer, utanınca kocaman gülümser, sinirlendiğinde öyle bir bakar ki gözlerinize, o simsiyah gökyüzünü sakladığı gözleriyle sizi şeffaf hissettirir. acıktığı zaman suratı düşer, mutlu olduğunda uzun, kemikli ve güzel ellerini birbirine vurur, yerinde tepinir ama en güzel yüz ifadeleri tutkuyla dolduğunda gözlerinize ilişir. hafifçe gülümsemesi, kaşlarını kaldırıp gözlerini büyüterek size bakması, zihnindeki düşünceler dudaklarına yansıdıkça midenizi kaynatacak kadar açık sözlü olması. kendisi duygulandığında da güzel olur, elini kalbine koyar, yüzü merhamet ile dolar ama inanın bana, choi soobin ne yaparsa yapsın güzeldir.

ne ara, ne kadar kısa bir sürede işledi benim hayatıma kendini ilmek ilmek bilemiyorum. tahminlerim beni ilk tanıştığımız, o ara sokağa kadar beni takip edip iyi olup olmadığımı sorduğu ana kadar uzanıyordu ama kalbimi avuçlarının arasında sıkıştırdığı ilk an, ben ağlarken beni yalnız bırakmamak için, evin içinde olmasa bile bir şekilde varlığı ile bana güven verebilmek için kapıma çöktüğü o geceydi. onun etrafımdaki pozitif enerjisini sinir bozucu bularak kendimden uzaklaştırmaya çalıştığım o iki güne nazaran bambaşka birine dönüştü gözümde. benim anlık olarak değişen ruh hallerim, düşüncelerim ve duygularım da onu kolayca kabullenmemde büyük rol oynadı tabii fakat kendisinin yaptığı o ince davranış da bizi buraya kadar getirmişti işte.

ben onun elleri arasında yarı hatırladığım yarı hatırlamadığım anılar ile birlikte evime getirilmiştim. onu kafayı bulduğum mekanda dakikalarca, ara vermeden, kucağına yerleşmiş bir şekilde öpsem bile dudaklarımdaki izleri bir türlü yetmiyordu. onu üçüncü kere öpmüştüm ama içimdeki isteğe anlam veremiyordum. ben sözümü tutup bu hayattan kai ile aynı anda gitmeye karar verdiğim gece choi soobin'in beni hayatta tutmak için onu istememe sebep olmasına anlam veremiyordum işte. bana bahsettiği renkleri duymak istiyordum, onunla henüz yapamadığımız şeyleri bir bir yapmak ve her anımızı iç karartıcı bir şekilde geçirmek istemiyordum ama bunları yapmak için kendime vakit vermenin cesaretini de içimde bulamıyordum. aldığım uyuşturucuların etkisinden miydi bu yoksa soobin'in yaklaşık iki haftadır etrafımda olan varlığına alışmamın sebebi miydi bilmiyorum bu istek fakat soobin beni evimden içeriye sokar sokmaz bedenimi yasladığı kapıya tutundum sıkıca. büyük elleri beni düşmeyeceğime inandırmak ister gibi incecik kalmış belime sarılmıştı. dudakları benimkilerin üzerinde dağınık bir şekilde hareket ederken mekanda hiç içmediğini anımsadım. henüz bir saat bile olmamıştı oradan çıkalı ama şimdiden ayılmış gibiydim. dönen başım yüzünden ayılmadığımı bilsem bile gamzeli soobin beni öyle bir öpüyordu ki beynimdeki tüm nöronlar uyanışa geçiyor gibiydi. acımadan uyuşturduğum tüm zihnim tetikleniyordu, ellerim onun siyah saçlarının arasında dolanırken beni kapıdan ayırıp kesik kesik öperek yatağıma yatırmıştı. üzerimdeki varlığı çok geçmeden tekrar yerini bulurken ellerim yüzünde dolaştı, biraz gamzelerinin üzerinde dolaştırdım parmaklarımı. ben beyaz tenine dokundukça avuçlarımın içinde yanan teni yüzünden heyecanlanmama engel olamadım. benim için biriyle aynı yatağa girmek, onlara sadece sadece yalnız kalmamak için duymak istediklerini söylemek ve o geceyi ağlamadan bitirmekti her zaman. fakat şimdi bambaşka hissediyordum.

borderlines, yeonbinWhere stories live. Discover now