Saatlerdir yolda ilerlerken Çakır artık dayanamayacak raddeye gelmişti. Yarası açıldığı için karnındaki sargı bezi kana bulanmıştı. Ve akan her kanda yürümesi daha da zor olmaya başlıyordu. Yüzünden soğuk terler akarken, bir elinde düştü düşecek olan silah varken diğeriyle ise yarasını tutuyordu.
Askerler önde ilerlerken Çakır yavaş adımları yüzünden en arkadan zar zor gelebiliyordu. Önündeki askerler gözünün önünde bulanık görünmeye başladığında tam düşecekken kolunu saran bir yer hissetmişti.
Çavuş komutanına yüzündeki acıyla bakarken, onun adımlarının birbirine dolandığını gördüğünde anında yanında bitip düşmeden kolundan sıkıca yakalamıştı. Çakır'ın elindeki silahı kendi eline alıp önde yürüyen askere seslenerek kendilerine dönmesini sağladığında, kendi silahını ve komutanın silahını askerlerin eline tutuşturup Çakır'ın kolunu omzuna atarak ona yürümesinde destek oldu.
Çakır baygın gözleriyle, ona yardım eden çavuşa bakıp minnetle gülümsedi. Değil yürüyecek, tek başına bir adım atacak takati bile kalmamışken yardımına gelmişti.
Uzun bir yürüyüşün sonunda vakit öğlene yaklaşırken uzaktan askeriye görüş alanlarına girdiğinde bütün askerler sevinç içinde birbirleriyle konuşmaya başlamışlardı.
Vardıkları kapı onlara açılırken uzaktan onları bekleyen askerler ve birkaç komutanı görebiliyordu Çakır. Çok fazla kan kaybettiği için adımları yavaşlayıp vücudunu sıcak basmaya başladığında zar zor yürüyebiliyordu. Eğer çavuş onu tutmamış olsaydı adım atacak takati bile kalmamıştı.
Arada bir gözleri kapanıp başı önüne düşerken kendini tutmaya çalıştı.Onların geldiğini gören askerler hızla yanlarına giderken, Yusuf uzaktan Çakır'ın birine tutunarak geldiğini gördüğünde yüzündeki tebessüm silinip anında kaşlarını çatarak hızla oraya ilerlemeye başladı.
Bir yandan içinde Çakır'a bir şey olduğu korkusu büyürken diğer yandan da ona Devran'ı nasıl açıklayacağını bilemiyordu. Sabahın köründe Enes'le kaldı lojmandan çıkıp kayıplara karışmıştı ve Yusuf saatlerdir 20 kişilik askerleri onun peşinden her tarafa dağıtıp aratıyordu ama bir türlü bir ipucu yakalayamamışlardı. Korktuğu şeyin başına geldiğinin farkındaydı ama bir yandan da belki bir umut Devran sadece uzaklaşmak için kaybolmuştur diye ümit etmekten başka bir şey düşünemiyordu. Yoksa Çakır, emanetine sahip çıkamadığını öğrenirse, Yusuf kendini çok suçlu hissederdi. Keza öyle de hissediyordu zaten, bir çocuğa sahip çıkamamıştı.
" Çakır! Ne oldu komutanınıza? " Yanına vardığı askerlere yönelik sorup, elini Çakır'ın öne düşmüş başını kaldırdığında gördüğü yarı kapalı gözlerle ve kanlı ellerle korkusu iyice artmıştı. Ne vardı sanki bir kere de canı yanmadan geri dönse?
Çakır, yüzünü kavrayan Yusuf'a bakmak için kendini fazlasıyla zorluyordu. Her an bayılabilirdi ve bayılmadan önce sorması gereken bir soru vardı. O yüzden kendini zorlayarak endişeli bal gözlerine bakıp zar zor mırıldandı.
" D-devran ne-nerde Yusuf? "
Yusuf, bu halde bile kendini değil de sevdiğini düşünen adamla gözlerini suçlulukla kapattı. Şimdi ne diyecekti ki ona? Söylese olmaz söylemese hiç olmazdı.
Sıkıntı ile oflayıp gözlerini açarken, tam ağzını açmış bir şey diyeceği sırada Çakır'ın başı öne düştüğünde, üzgün gözlerinin yerini anında korku almıştı.
Çakır'ın öne düşen başını kaldırıp yanağına vurarak ayırtmaya çalıştığında kapalı gözlerle anında askerlere dönüp emirler yağdırmaya başladı.

DU LIEST GERADE
SOĞUK-Gay
Abenteuer[TAMAMLANDI] Dağa kaçırılmasıyla başlamıştı onların hikayesi... Onlar herkes gibi normal tanışmamışlardı. Hatta onlarınki çok zalimce bir tanışmaydı. Mecburiyetti onlarınki. Teslimiyetti. Yeri geldiğinde acı çektirmekti. Ve acı çekmekti. Bunca kötü...