13. Bölüm

92 8 5
                                    

İyi okumalar!
*
Yunus Emre

Hastane koridorları nasılda ölüm gibi geliyor insana. Duvarlar insanın üstüne üstüne geliyor, ruhum daralıyor.

İkinci kez bu hastane koridorlarında bekliyorum. Şimdi ilk bekleyişimden daha stresliyim daha çok üzülüyorum.

İnsanoğlu  alışmıştı zaten değil mi ölmemeye? Bayramlar hiç bitmeyecek sandık, dedelerimizin, babaannelerimizin ellerini hep öpeceğiz sandık, her zaman yaz mevsimini yaşayacağız hep güneş çıkacak sandık. Üzerimize hiç toprak atılmayacakmış gibi iftiralar attık. Sorguya çekilmeyecekmişiz gibi günahlar işledik. Aslında o bayram bir gün bitti, el öpmeler bir gün sona erdi, biz fark edemedik.

Yaz mevsimini hiçbir zaman yaşamamıştık zaten ama biz o yalancı güneşe hep kandık. Hayat bir yağmur gibi geldi üzerimize, önce ıslandık sonra lanet ettik. Fakat ısındıktan sonra ıslanmayı sevdik. Bu ruh, bu beden geç kalmamalı. Yarının ölüleri olduğumuz gibi islama geç kalmayalım, yarının aldatıcı güneşini sevmeyelim, yarının yağmurunda ıslanmayalım. Yüreğimiz hep bugünde olsun. Bugünde, bu saatte, bu saniyede.
Cuma, 10.01, 51. Saniye.
(İmam Y.E'den vaazlar vol 1)

🌹

Kaç saattir bu basık beyaz duvarların arasında bekliyorum, bilmiyorum. Gözlerim ameliyathanenin kapısında öylece bakıyorum boşluğa. Saatlerdir çıkmayan doktorun yanına gidip ameliyatın hemen bitmesi için yardım etmek bile geçmişti aklımdan. O denli bir bunalmaydı. Annemi hastaneye girer girmez arayıp haber vermiştim. Beril ve Merve'yi alıp gelmiş o da. Annesine haber verirler mi bilmiyorum fakat bilmemesi daha iyi gibi. Hasta yakınını sorunca annesinin söylemedim. Kendi bilir diye düşündüm.

Tüm hikayenin başladığı bakkalın sahibi Hüseyin amca görüş alanıma girince ayağa kalktım. Elini sıkıp yanıma oturması için yana kayarak oturdum. Saat 11.51. Beklemek ve düşünmek beni bitiriyor.

"Selamunaleyküm." Başını yorgunca salladı. "Aleykümselam." Ardından derin bir sessizlik oldu ve kimse konuşmadı. Annem durup durup ağlıyor Merve onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Beril ise en ücra köşede başını duvara yaslamış sessiz sessiz gözyaşlarını akıtıyordu. Hüseyin Amca sessizliği bozdu. "Yasemin benim kızım gibiydi." Dolu gözlerini bir eliyle silip manidar bir şekilde gülümsedi.

"Ben mahallede on üç yıldır bakkalcılık yaparım. On üç yıl boyunca yediğim ekmek parası Yasemin'in babası sayesindedir. Yakın arkadaştık. Çok yakındık fakat ben o zamanlar para konusunda sıkışmıştım. Mobilyacılık sektörü çöküyordu, bende bıraktım çalışmayı. Ekmek getirecek para yoktu eve! Ekmek!" İç çekti, sanki yıllara hitaben.

"Bir gün geldi Ahmet yanıma. Elinde üç altın, bir miktarda para. Tutuşturdu elime. Bana "Bir gün benimde sana işim düşer biraderim. Al bunu borç değil. Mahallenin bakkala ihtiyacı var git aç." Dedi. İtiraz edemedim. Açtım dükkanı. Rahmetlinin benimde sana işim düşer dediği şey meğerse bana bıraktığı emanetmiş. Yasemin'miş Yunus. Öldüğü gün tabutunu ben taşıdım. Bir insanın arkadaşının tabutunu taşıması ne demek bilir misin? Yaşamadan anlamaz insan."

"Yasemin en köşede sessiz sessiz ağlıyor. Elinde babasının tişörtü var. Sıkı sıkı tutuyor. biraz bekliyor sonra baba diye bir feryat kopuyor. Ağıt yakanlar sessiz..Sadece Yasemin'in hıçkırıkları duyuluyor. Ben gidiyorum yanına sarılıyorum. Babanda benim, amcanda, dayında diyorum. Ama acısı geçer mi o kızın? Geçmez. Yaralar silinmez.." Hüseyin amcanın gözleri kırmızılaşmıştı, benim bile gözlerim dolmuşken Yasemin nasıl kaldırmıştı bunca şeyi?

"Cenaze namazı kıldırılırken, kadınlar evdeydi fakat yalnızca bir kız çocuğu imamın yanında dim dik duruyordu." Yasemin. "Babası polislikten yeni emekli olmuştu o yıl. Başına babasının şapkasını takmıştı. En önde dimdik durdu. Gözyaşları aktı ama yemin ederim Yasemin sarsılmadı bile. Cenaze namazını kıldırırken imamına varana kadar hepimiz ağladık. Sonra o kız benim kızım oldu. Emanetim oldu. Koruyamadım Yunus. Babasının bana bıraktığı biricik Yasemin'i koruyamadım." 

Beyaz Gül: 24Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin