16. Bölüm

57 7 10
                                    

Bazen fazlalıkmışım gibi. Her yere çok sığmışımda taşmışım gibi. İnsanlar benden yılmış, beni artık başka diyarlara göndermek istiyorlarmış gibi hissediyorum. Bazen ise hiç yetmiyormuşum gibi. O kadar uğraşmışım ama az gelmiş, daha fazlasını yapabilirmişim gibi.

Duygularım o kadar değişken ki. Ama en baskını fazlalık olmam. Kalabalıklar içinde fazlalık olmaktan bahsetmiyorum. Yalnızlık içinde fazlalık olmak. İnsanlar bana tahamül edemiyor, beni dinlemek istemiyor gibi hissediyorum. Bu benim suçum evet. Çünkü bazen bazı duygularımı saklamakta güçlük çekiyorum. Değer verdiklerime hep kendimi açıyorum ve anlatıyorum sonsuza kadar. Anlatmamalıyım biliyorum. Ama anlatıyorum işte. Bu da fazla değer verdiğimden, fazla sevdiğimden. Kalbim kırılmaz bir camdan gibi görülüyor, sus diyorlar ben gülüyorum. Diyemiyorum ki ben önceden çok sustum, şimdi konuşmak istiyorum.

Bilmiyorlar ki her bir sözcüğün ağızımdan dışarı çıkması, onları ne kadar çok sevdiğimin bir çığlığı gibi. Yinede sessizce çekiliyorum kendi kabuğuma. Dertlerimi, sevinçlerimi içinde yaşıyorum, kendime anlatıyorum. Ve sonra diyorum ki, gerçekten senin kendinden başka kimsen yok. Bak gün sonunda yine sen dinliyorsun kendini. Son durağın yine senin kendi kalbin. Başkasının kalbindeki kalabalıkta yalnızca bir kişisin. Ama sen kendinde kalbin ta kendisisin.

Hayır ağlamıyorum. Yalnızca kalbim kırılmaz bir camdan değil. Bunu anlatmaya çalışıyorum. Ama anlamıyorlar. Yine de bağırışlarımı dinlemek zorunda kalan tüm eski arkadaşlarıma teşekkür ederim. İçimden kumsala taşan dalgalara tahammül ettikleri için çok teşekkür ederim. Dalgaları kum yuttu ama kalbim..Kalbim yutamadı. Bunun içinde kendimden özür dilerim.

İşte sessizliğimin kimseye bir şey anlatmayışımın sebebi bu. İki yıl öncesine kadar arkadaşlarım ve başkaları ben dinlerdi. Ben anlatıp ağlardım onlar teselli ederdi ama hiçbir zaman beni iyileştiremezlerdi. Çünkü bunun adı dinlemek değildi. Bunun adı tahammül etmekti. Onlar bana tahammül ettiler. Bunu farkettiğimden bu yana kendimi birilerine açamadım. İyileşmek yerine kötüleştim. Babamın öldüğünü o kadar çok anlattım ki bir daha anlatamaz oldum. Ben yalan söylemedim. Ben yalnızca sustum.

Ve sanırım sizin suskunluğunuzu anlayacak olan insanlar sizden bir parça yaşamışlardır. Babanızın olmamasını öylesine bir kişi anlar fakat babası olmayan birisi sizi hisseder. Önyargılı yaklaşmaz. Ve sizi sonsuza kadar dinlemek ister. Çünkü sizi dinlerken aynı zamanda kendisini hisseder.

Beril bu hayatta karşılaşabileceğim bu tür insanlar arasından ilk kişi. Beni aylardır dinliyor. Sorularıma sabırla ve titizlilikle cevap veriyor. Psikologların yapamadığını yapıyor. Örneğin Yunus Emre'yi altı ay iki saattir göremiyorum. Bu demek oluyoru ki her cuma aldığım beyaz güllerin sahibi artık hayatımda yok.

Ve 24 tane beyaz gül kaybettim.

Beril'e Yunus Emre'nin nerede olduğunu sorduğumda bana tayin istediğini söylemişti. Havva abla'da onunla birlikte gitmiş. Beril kalma sebebini açıklamıyor. Bu soruları deşelemedim. Çünkü artık biliyordum ki insanların hayatımdan çıkması olası bir şeydi.

Beril'e sorduklarım bunlardan ibaret değildi. İçimdeki sıkıntılara çözüm bulamadığımı, onun nasıl bunu yendiğini, sürekli isyan etme gibi alışkanlıklarımın olduğunu, artık yaşamak istemediğimi ve bunların nasıl çözüleceğini sordum. Bana altı ay boyunca her gün gelip bir şeyler anlattı. Mesela artık bunaldığımda Rabbi esir diye başlayan bir duayı okuyorum. Ezberlemesi kısa olduğu için bana bunu öğretti. Ağladığım ve hiçbir şeye çözüm bulamadığım zamanlarda secde etmeyi öğrendim. Gösterdiği yöne doğru başımı koyuyor ve dakikalarca ağlayıp öğrendiğim bazı duaları okuyordum. Gerçekten işe yaramıştı. Kalktığımda içim ferahlamış bir şekilde devam ediyordum.

Beyaz Gül: 24Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin