20. Bölüm

63 6 7
                                    

Gözden ırak olan gönülden de uzak olur derler ya hani. Çok doğru. Bir dönem hayatımın olmazsa olmazları olanlar, artık olmasa da olurları olmuştu.

Gözümün görmediği herkesten uzaklaşmayı bilip, kolayca unuttum. Babamın ve kardeşimin ölümünden sonra birileri artık benim için olmasada olurdu. İnsanın iki gözünün iki çiçeği solunca ve ona su dökmeye çalışanlar suyu dökmeyi bırakınca da o çiçekler bundan etkilenmezdi. Zaten, solan hiçbir çiçekde sulanınca eski canlılığına kavuşmazdı.

Ki bir yarayı tamamiyle iyileştirmek Allah'a mahsustu. Ve benim yaram tüm terkedişlere fakat uğraşlara rağmen halâ kanıyorsa bunda da bir hayır vardı.

Şükürler olsun rabbim diye iç geçirdim. Bana hidayet nasip ettiği için, her sabah ve diğer vakitler beni huzuruna davet ettiği için. Şükürler olsun.

Şimdi bunları neden bir anda düşünmüştüm bilmiyorum. Belkide yaşanmışlıklar anılarla dolu belleğimin tekrar çalışmasını sağlamıştı. Bilmiyorum. Fakat çokta uzak olmayan geçmişimden birilerini görmek beni her zaman düşünmeye ve daha çok düşünmeye iter.

Son bir kaç aydır evimizin önünden ayrılmayan, ilk bulduğumda beyaz tüylerinin çamur olduğu ve hemen alıp temizlediğim adını da Sakız koyduğum kedi ayağımın dibine gelmiş ve öylece bana bakıyordu. Ben yutkunup annemlere baksamda Sakız bacağıma tırmanmaya çalışıyordu. Kaşlarımı çatarak Sakız'a baktığımda miyavlayıp geri çekildi. Bir an kızgınlığımı ona yansıttığım için üzüldüm ve kucağıma alıp tüylerini okşayarak annem ve Havva ablanın yanına kadar gittim.

Birbirlerinden ayrılmışlardı ama asla bana bakmıyorlardı. Havva abla ve annem nereden tanışıyordu? Bu soruyu sormak için can atıyordum ama sakin kalmaya çalıştım. Sonunda Havva abla gülümseyerek bana döndü. Eş zamanlı annemde bana baktı ve bir anlık gözleri bana takılı kaldı. "Kızım. Senin bahsettiğin Havva Ablan bu mu?" Eliyle Havva ablayı gösterdiğinde başımı salladım. O'ydu.

Teyzelerden birisi Havva Ablaya "Hoşgeldin tekrardan Havva. Vallahi siz bir anda apar topar gidince korktuk. Hiç söylemediniz de!" Gidişleri Beril için bile ani olmuştu. Teyzem sen ne anlatıyon demek istesemde sessizce onları dinledim. Sorularıma cevap verilecek vakti bekliyordum.

Havva abla ve annem teyzelerin yanında gidip oturdu. Annem bana bir şeyler açıklamak istiyor gibiydi ama şuan sokakta açıklaması doğru olmazmış gibi bir bakış attığında bende onu onaylar gibi göz kırptım. Teyzelerden birisi daha "Kız sen Selvi'yi nereden tanıyorsun! Sen yokken taşındı o buraya." Diye sorduğunda, Havva abla da gülümseyerek "Uzun hikaye." demiş ve kestirip atmıştı. Eminim ki onunda aklında bu sorunun cevabını bana vermek vardı.

Onlar sohbet ederken ben içeriye girdim. Artık çok yorulmuştum, bunalmıştım. Bir şeyler yoluna girdi derken sürekli geçmişten birileri gelip duruyordu. Babam ve Sefa'da gelse olmaz mıydı?

Koltuklardan birine oturdum. Alt kattaki temizlik neredeyse bitmişti. Beril halıları sermiş ve ortada duran sandalyeleri yerine koymuştu. Gerçekten işine geldiğinde çok iyi temizlik yapıyordu..Benimde işime gelse çok iyi olurdu aslında.

Beril merdivenlerden ikili ikili atlayarak iniyor, heyecanlı görünüyordu. "Yasemin!Teyzemi gördün mü? Annenle konuşuyor." Başımı salladığımda, üzerimde ki durgunluğu farketmiş olacak ki yavaşlayarak yanıma kadar geldi ve yanıma oturdu.

"Sen neden üzgünsün?" Dediğinde yorgunca gülümsedim.

"Annem ve Havva abla tanışıyormuş Beril." Kaşlarını çatıp birkaç saniye bana baktı ve sonra başını yan tarafa çevirerek sessizce tövbe ya rabbim dedi. "Ne oldu?" Diye sordum. "Sinirlerim bozuldu da, ondan. Çıkar kokusu birazdan." Gözlerini devirip ayağa kalktı ve yastıkları yerine yerleştirmeye başladı. Aynı zamanda konuşuyordu.

"Hayat bazende böyle işte Yasemin." Omuzlarını kaldırıp indirerek bana gülümsedi. Yanıma geldiğinde gözleri dolu doluydu. Ellerimi tutarak kendi dizine koydu. "Yasemin. Hayatımın en güzel döneminde bana eşlik eden ve ahirete kadar sırdaşım kalmasını istediğim dostum. Beni yanlış anlamayacağını umarak sana bir şey söylemek istiyorum."

Hayatımın en güzel döneminde bana eşlik eden ve ahirete kadar sırdaşım kalmasını istediğim dostum.

Bu cümleden sonra onu nasıl yanlış anlayabilirdim?

Başımı sallayarak onu onayladığımda derin bir nefes alarak sözlerine başladı. "Bu konu hakkında seninle hemen konuşmak istemedim çünkü Yunus'a karşı sinirliydin ve beni sağlıklı düşünerek, taraf tutmadan dinleyemezdin." İki saniye durup devam etti. "Yunus Emre benim teyzemin oğlu olmasının yanında aynı zamanda süt kardeşim. Babam bizi terk ettiğinde ben bir buçuk yaşındaymışım ve annemin stresten, üzüntüden sütü kesilmiş. Havva teyzemde beni bir yıl yanına alıp emzirmiş. O zamandan sonra da annem, diğer teyzem ve Havva teyzem ile birlikte aynı mahallede yaşamaya başlamışız. Ben yaklaşık on bir yaşıma kadar Yunus Emre ile aynı sokakta oyun oynadım, aynı tabaktan yemek yeyip aynı okulun bahçesinde yıllarca koşturdum. Ben ondan üç yaş büyüğüm ve o benim küçük kardeşim gibiydi."

Yavaşça yutkundu. Ellerimi tutan elleri ise buz kesmişti. "Benim babam gibi terketmemişti onu eniştem ama teyzem ile boşanma kararı almışlardı. Dokuz yaşındaki Yunus Emre daha çocuktu ve bundan çok etkilenmişti. Zaten belli etmesede çok duygusal bir çocuktu." Gülümsedi. Ama acıyla. Sanki geçmişten bir güne gitmişti. "O futbol oynamaya çıkar bende kızlarla ip atlamaya çıkardım. Bir anda gözleri dolu dolu olan benim küçük kardeşimin sarı saçları parıl parıl parlardı sokağın ucundan. Bana sadece ağlayıp yanıma gelince abla derdi. Onun dışında Beril aşağı Beril yukarı!" Gülerek başını iki yana salladı.

"Annesinin yanına gidemezdi. Annesine hep güçlü görünmek istediğini söylerdi. Yanıma gelip kaldırıma oturur ağlar dururdu. Babasının gitmesi çok koymuştu ona. Bir görsen. Küçücük çocuk nasıl hıçkıra hıçkıra ağlıyor.Bende onu teselli ederdim. Horozlu şeker alıp eve gönderirdim.
Yasemin. Sana bunları anlatmamın sebebi Yunus Emre'yi yakından tanımanı istemem. Çünkü Yunus'un tanınmaya ihyacı var. Ve bazı insanları tanımadan yaşantısı ve yaptıkları hakkında bir sonuca varamazsın. Eminim şuan bu kadar üzülmüyordur bu duruma ama dedim ya, çocuksun ve ağlarsın. Bu kadar."

Gözlerimdeki yaşları sildim. Beril'in çocuk yaşta kendi acısını bırakıp Yunus Emre'yi teselli edişine mi ağlayayım? Yunus Emre'nin çocukluğunun kötü olmasına mı?

"Yani Yunus çok güzel bir çocukluk geçirmedi. Hâtta gençlikte. On altı yaşında çalışmaya başladı. Evin gelirine katkıda bulunuyordu. Aynı zamanda Merve'nin dersleri yoğunlaşmış, Havva teyzemin terzisine iş az gelmeye başlamıştı. Kötü zamanlardı. Çok girmeye gerek yok ama hayatı toz pembe değildi, bunu bilmeni istiyorum. Hiçbir zaman bundan şikayet etmedi ama içinde babasına beslediği öfkeyi kendi öfkesine yansıttı. O yüzden ki davranışları yalnızca sana özel değil. O hep öyledir. Kendisine bir duvar ördü ve duvarın ardında hep sevdikleri vardır. Annesinden bile uzak durur çünkü onun yanında ağlarsa duvarı aşıp onu görmesinden korkar. Ulaşılmaz değil yalnızca kendisine ulaşılmasını istemiyor. Ve sen o duvarları yıkabilirsin. Bu yüzden bilmeni istedim, bu yüzden hep Yunus ile bir bağ kurun istedim. Ve şimdi böyle çok uzak, kırgın olmanız beni çok üzdü. Tamam hiç yakın olmadınız zaten ama hiç bu kadar imkansız da olmamıştınız ki.."

O sırada zihnimde bir yazarın kitabının ilk bölümündeki son satırlar gezinmeye başlamıştı.

Ve bilmiyordu Rabbinin, imkansız dediği yerde imkansıza hayat verebileceğini.

Dalgalar istediği kadar savrulsun kaptan. Hangi kıyıya vuracağımız bilinmez. Ben zaten binmişim o gemiye.
Beyaz güller tekrar ellerimde. Yanmadı, düşmedi, ellerimden alınmadı. Bir tohum olarak tekrar ellerime verildi.
.

Selamunaleyküm! Bölüm nasıldı? Yorumlarınızı alabilirim buraya !

Ben bu bölüm hakkında yorum yapmak istemiyorum çünkü yeterince kalbime oturdu.

Diğer bölüm bu hafta gelir. Bu bölümü ikiye ayırmak istedim.

Finale yaklaştık. 🥹

Okuyup, zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. 🤍

Allah'a emanet olun! Okur kalın!

Beyaz Gül: 24Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin