6. BÖLÜM - GONCA

104 6 4
                                    

Selamün aleyküm,

Aşırı aktif olmamı tebrik etmenizi bekliyorum, sınav sonuçları daha açıklanmadı, korkuyorum :(

170722

7.BÖLÜM - GONCA

Babamı görmeyeli bir gün olmuştu, bir yerde ölmüş olabilir mi düşüncesi bile beni kahrediyor. Yaşıyorsa da şu an ne yapıyor, karnı aç mı ya da sokakta mı kalıyor, bilmiyorum. Alparslan ile konuştuktan sonra Sümbül'ün ve ailesinin derin ısrarı sonucu onların evinde kalmıştık ve babam bulunana kadar öyle gözüküyordu çünkü Alparslan Bey eve gitmemize izin vermiyordu, babamın kaçırılmış olabileceğini düşünüyordu.

Sümbül saatler öncesinde bana tonlarca ilaç verip boğaz ağrımı hem dindirmiş hem de burun akıntımı durmasına yardımcı olmuştu. En son Sümbül uyumadan önce ateşime de baktığımızda ateşim yoktu yani iyileşmiştim. 

Yatağımda bir o yana bir bu yana dönmüş fakat yine de uykuya dalamamıştım, yataktan doğrulup odadan yavaşça çıktım ve yavaş adımlarla bahçeye doğru yürüdüm.

"Babamdan haber var mı?" diye soruyorum, Alparslan'ın karşısındaki boş sedire otururken, saat epey geç olduğu için bahçe de ondan başkası yoktu.

"Niye uyumuyorsun? Yarın erkenden adliyeye gideceğiz." diyor, uykusuz olduğu sesine dahi yansımışken.

"Uyku tutmuyor, gözlerimi kapadığım her an aklıma babam geliyor. Babamın yüzü geliyor, rüyamda görüyorum. Sanki ona zarar vermişler gibi hissediyorum, onu sapasağlam görmedikçe uyuyamayacağım gibi gözüküyor." diyorum, sıkıntıyla şakağını ovalıyor.

"Şu an uyumaman sana bir şey kazandırmayacak, bunu biliyor değil mi?" gülümsüyorum, gözlerim hafif kapanırken.

"Bana bazen Bilal'i hatırlatıyorsun." diyorum, kaşlarını çatıyor. Sedirden kalkıp gidecekken hafif doğrulup kolunu tutuyorum.

"Söylesene, niye bu kadar üstüme düşüyorsun?" diye soruyorum, bu söylediğim hafif beni utandırsa da.

"Sen! Sen, arkadaşımın emanetisin bana, elbet üstüne düşeceğim." diyor, gözlerim doluyor.

"Gitme, otursana." diyorum, biliyorum ki yarın yine köpek kedi gibi olacağız ama şu an uyumak istiyorum, itiraf etmesi benim için çok zor ama onsuz uykuya dalamayacağımı da biliyorum. Ne kadar kavga etsem de ona karşı içimde bir güven vardı, babama duyduğum güven gibi. Bazen Sümbüllerin evinde bile bu yüzden kalırdım, belki çok yanlış bir duygu ama çok güveniyorum.

Sıkıntıyla nefes alıp sedire geri oturuyor, yanına oturuyorum. "Yanında uyuyabilir miyim?" diye soruyorum, gözleri şaşkınlıkla aralanıyor belki hafif uykusu bile bu teklifimden dolayı kaçıyor.

"Uyumamdan rahatsızsan kalkayım." diyorum, kalkacağım sıra bileğimi sarılan elle duruyorum, zaten durdurması için kalkmıştım.

"Uyuyabilirsin." diyor, gülümsüyorum. 

Yanına oturuyorum, başımı kucağına yaslıyorum ve terliklerimi çıkartıp ayaklarımı sedire uzatıyorum. "Ben eskiyi özlüyorum biliyor musun?" diyorum, başını sallıyor. Ona bakıyorum kucağından, belki yüzü size çirkin gelirdi ama çok güzel bir yüzü vardı. Hatırlıyorum da eskiden çoğu kız arkadaşıma ayarlamak istiyordum fakat Alparslan ağabeyin büyük tepkisiyle olumsuz sonuçlanıyordu.

"Neyini özlüyorsun?" diye soruyor, Bilal cevabını beklercesine benden.

"Günahın sevabın olmadığı zamanı, böyle kucağında uyuduğum zamanların yanlış anlaşılmadığı zamanı özlüyorum. Eski seni özlüyorum, ketum olmadığın nasıl desem karanlık olmadığın zamanı. Bilal'i de özlüyorum ama alıştım onun yokluğuna, yanındayken kuş gibi hafif hissederdim kendimi, bana güzel olduğumu hep söylerdi ama söylemese bile onun yanındayken kendimi dünyanın en güzel kızı gibi hissederdim." diyorum, konudan konuya atlarken.

"Şimdi kendini çirkin mi hissediyorsun?" diye soruyor, sakince arada parmakları saçlarıma bulaşıyor, hafif okşadığını hissediyorum. Ona bakıyorum, o ise gökyüzüyle sessiz bir muhabbet içerisindeymiş gibi gözüküyor.

"Nasıl güzel hissedebilirim ki ağlamadan duramayan gözlerim var, rimel sürsem akıyor, eskisi gibi değilim bunu biliyorum. Biri dese de güzelsin diye, yine güzel olduğumu düşünmem." diyorum, gülüyor hem de hiç saklamadan.

"Seni ilk defa özgüvensiz görüyorum, sanki kanadın kırılmış gibi." diyor, sesi cümlenin sonuna doğru donuklaşırken.

"Esasında kanadım kırık, hem de ikisi de birden kırılmış gibi." diyorum, gözlerini gökyüzünden ayırıp benim kahvelerimle birleştiriyor.

"Uyu." diyor, konudan rahatsız olmuş gibi, gözlerimi yumuyorum. Rüzgar hafiften esmeye başlıyor, Alparslan hareketlilik hissediyorum fakat gözlerimi açamıyorum sanki gözlerimi tonlarca ağırlık binmiş gibi. 

Üzerime bir şey örtülüyor, Alparslan kokusu sinmiş sanki. Alparslan'ın kokusunu hep çözememişimdir, biraz parfüm biraz da tütün kokar ama benim çiçek dükkanımdan da hiç çıkmamış gibi üzerine sinmiş çiçek kokusu da vardı.

"Uyu çünkü yarın çok yorulacağız." diyor, bilincim kaybolurken.

" diyor, bilincim kaybolurken

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
MÛTENAWhere stories live. Discover now