6

60 28 23
                                    


18 Mayıs 2015/ Pazar ''Sanem Öz'ün güncesinden''

Balo akşam 8'de başlayacak. Ölümün eşiğindeyim diyebilirim, kalp ritimlerimin hızının kendim bile farkındayım. Şimdi hemen kalkıp güzel bir kahvaltı etmeliyim, tabii öncesinde duş almam şart, abartılı bir saç düşünmüyorum, kuaföre gitmeme gerek yok. Ayrıca ağır bir saç ve makyaj yapıp, elbisenin zarafetini bastırmak istemem. Acaba Bartu da benim gibi erkenden kalkıp heyecanla akşamı bekliyor mudur?

...

O harika zamana yalnızca 2 saat kalmıştı. Şuracıkta bayılıp kalabilirdim. Telefonuma gelen mesaja baktım, Bartu'dan geldiğini düşünerek daha da heyecana kapılmıştım, o sırada mesajın yalnızca indirim bildirimi olduğunu fark ettim. Ah şu gıcık bildirimler, neden hep böyle heves kırıcı olursunuz ki? Ben sizden mi bekliyorum mesajı, Bartu'dan bekliyorum! ''Sanem tamam, sakinliğini bozma kızım, sonuçta birazdan Bartu'dan da bildirim alırsın.'' diye avuttum kendimi.

...

Baloya yarım saat kaldı ve henüz Bartu'dan haber yok. Mesaj attım, interneti kapalı... Aradım, ulaşılamıyor... Amacı ne bunun? Gerçekten ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Niye her şey çok güzel gidiyor derken bir anda mahvoluyor? Neden hep benim başıma geliyor tüm talihsizlikler? Tanrım, yüzüm güzel değil tamam ama en azından kaderim güzel olsaydı ne olurdu...

...

Saat gece yarısına yaklaşıyor ve ben her zamanki gibi yalnızım. Bartu'nun geleceğini düşünmüştüm gerçekten de. Aptalsın Sanem! Karşıda duran boy aynamdan kendime baktım, ağlamaktan kıpkırmızı kesilen gözlerim, akan göz makyajım, elbisemin ise her yeri buruşmuş, daha berbat bir gün düşünemiyorum. Bir anda dışarıdan ardı ardına gelen korna sesini fark ettim. En başta pek umurumda olmadı, ağlamakla meşguldüm ve aşk acısı çekmekle. E tabii sonrasında korna sesi durmayınca ne olduğunu merak edip perdeyi hafif aralayıp dışarıya bakındım. Bartu? Onun ne işi vardı burada? Yaptığı kabalıktan sonra nasıl evimin önüne gelmeye cüret ederdi. Duygularımla oynamıştı. Bugünün çok güzel geçmesi lazımdı ama o her şeyi berbat etmişti. Bartu, pencerenin baş ucundaki beni görmüş olmalı ki seslenmeye başladı. Öncelikle cevap vermek istemedim ancak onu gerçekten çok seviyorum... Gözlerine her seferinde yeniliyorum, söyleyeceklerini dinlemek istedim ve pencereyi kapatıp aşağıya indim, şu an o kadar kötü hissediyordum ki aynaya bakmak bile aklıma gelmemişti. Bartu'nun mahcup bakışlarıyla karşılaşmış olmak beni epeyce şaşırtmıştı. Arabasına binmemi rica etti. ''Bu halimle nereye gideceğiz, ayrıca bugün neden gelmedin, geleceğini söylemiştin.'' diye sesimin titremesini durdurmaya çalışarak söylendim. ''Biliyorum yaptığım şey doğru değildi ama inan isteyerek yapmadım. Üzülmeni istemezdim, gerçekten çok mahcubum ve en az senin kadar da üzgünüm. Şimdi ise olanları anlatmak için arabama binmeni istiyorum. Deniz kenarına gider orada rahatça konuşuruz, hem deniz havası ikimize de iyi gelir. Ayrıca merak etme gideceğimiz yer pek de kalabalık olmaz. Bence zaten her halinle çok güzelsin, makyajının dağılmış olmasının, üstünün başının kırışmasının hiçbir önemi yok, hem dünyalar güzeli bir prensesi ağlatmak çok büyük bir suçtur, suçumun farkındayım leydim.'' bunları söylerken gözünden akan bir damla yaş beni hayrete düşürdü ve bir o kadar da kalbime dokundu. Onunla gitmeyi kabul ettim ve arabaya bindim.

...

Bartu'nun bahsettiği yere vardığımızda etrafta hiç kimse yoktu. Bu halimle görülmeyi isteyeceğimi sanmıyorum... Arabadan indik ve iskele sonundaki kayalıklara doğru ilerledik. Anlamlı ve bir o kadar da acılı bakışları kalbimde derin bir çukur açıyordu. Rastgele bir kayalığa oturduk ve anlatmaya başladı: ''Anne ve babam yıllar önce öldü, ben ve kız kardeşim Kumsal teyzemle yaşıyoruz. O sabah arabanın içerisinde gördüğün teyzem, yanımdaki ise kız kardeşimdi.'' Nasıl yani beni tanımış mıydı? Biraz duraksayıp iç çektikten sonra anlatmaya devam etti: ''Babam ölmeden önce aralarında husumet bulunan bir adam varmış, bu yüzden birçok silahlı, bıçaklı kavgaya karışmış. Ölüm sebebi de bu. Annem ise babam öldükten sonra dayanamayıp intihara kalkıştı. Ben henüz 6 yaşındaydım, kız kardeşim ise 4. O günden sonra kız kardeşimin yanından bir dakika olsun ayrılmak istemedim. Herkesi kaybettim ama kız kardeşimi, Kumsal'ı da kaybetmek istemedim. Babamla o adamın arasında husumet bulunmasının nedeni ise çok uzun zaman önce batan bir şirketmiş. Dedemin yaşadığı zamanlarda, şirketlerinden büyük bir hisse devralmışız. Sonrasında ise dedem tüm borçlarını şirket üzerine bırakıp ortadan kaybolmuş. Ortadan kaybolmadan önce de kimsenin haberi olmadan hisselerini bir başkasına devretmiş. Açıkçası kocaman bir şirketin batması çok kötü sonuçlar doğurmuş, birçok can alınmış, birçok kişi hapislerde çürümüş. Ben kız kardeşimi her ne olursa olsun korumak zorundayım ve başındaki beladan onu kurtarmak zorundayım.'' ''Kardeşinin başındaki bela ne peki?'' diye soruverdim. Birkaç dakika sessizce denize baktıktan sonra yanıtladı: ''Mete adında biri, 19 yaşında. Kardeşime takıntılı, bugün de bu yüzden onu yalnız bırakamadım. Mete asla yalnız gezmiyor, en az 10 kişilik gruplar halinde takılıyorlar, hiç tekin çocuklar değiller. Polise gidemiyorum çünkü o zaman da çevremdeki diğer insanlarla tehdit ediliyorum. Saat 6'da evden çıkacaktım, o sırada Mete'nin arkadaşlarından olduğunu bildiğim birisini evin çevresinde gördüm. E tabii hemen eve koştum. Özür dilerim sana haber bile veremedim ama o an bu durumu sana uzun uzun anlatamazdım. Lütfen beni affet, zorundaydım.''

Bartu'yu bu durum için suçlayamazdım. Onun akan her göz yaşı damlası, benim için de yepyeni bir yara oluşturuyordu. Bartu'nun bu hali beni derinden etkilemişti. Dayanamadım ve göz yaşlarının düştüğü yanağına küçük bir öpücük kondurdum. Şaşırmıştı, açıkçası ben de bu yaptığıma şaşırmıştım. Sonrasında tebessüm edip içten bir şekilde sarıldı. Titriyordu, tutunacak dal arayan çaresiz bir çocuk gibiydi ve ben o çaresiz çocuğu iyileştirmek için, ona en güzel yuvayı vermek için elimden gelen her şeyi fazlasıyla yapacağıma bugün ant içmiştim. Ben bugün yeni bir Bartu'yla tanışmıştım ve o Bartu herkesin bildiği Bartu'dan çok daha fazlasıydı, çok daha hassasıydı.

Bir an sarılmayı bakıp uzun uzun gözlerime baktı ve söyledikleri beni tekrardan şoka uğrattı ''Yeni yuvam olur musun, ben sanırım yalnızca sana sığınmak istiyorum.'' Kalp atışlarım hızlandı, terlemeye başladım, zor çıkan sesimle ve akan göz yaşlarımla cevapladım: '' Sana söz veriyorum seni asla yalnız bırakmayacağım ve her zaman senin sığınağın olacağım. Şurada bulunan Ay'ı görüyor musun? İşte o, bu muhteşem ana şahit oldu ve eğer birimize bir şey olursa, diğerimiz Ay ışığında beklesin. Ay bize birbirimizi, bu anı hatırlatsın ve elbette sana verdiğim birliktelik sözünü. Unutma, bir gün ayrı düşsek bile kalbim her zaman seninle.''

''Ben de sana söz veriyorum bebeğim, bir gün ayrı düşsek bile kalbim her zaman seninle...''

AY IŞIĞI (KİTAP OLDU)Where stories live. Discover now