02

123 18 17
                                    

Gökyüzü deyince aklımıza kafamızı kaldırıp baktığımızda gördüğümüz, kendine has mavisisiyle kimi zaman bulutlarla kaplanmış, kimi zamam güneşin yok oluşuyla; pembe, turuncu, kırmızı renklere bürünmüş o boşluk gelir. Geceleri milyonlarca yıldızla kaplanır. Gökyüzü bir örtüdür, yıldızlar da süslerdir sanki. Tanımlanması hem çok zor hem de çok kolay bir kavramdır gökyüzü. Tüm kainata sahiptir gökyüzü ama kaçıp gitmek istese gidecek yeri yoktur, Mina gibi.
Gökyüzü hem her şeye sahiptir hem de kimsesiz, sahipsizdir. Mina gibi.
Belki de Mina'nın kaderi gökyüzüyle çizilmiştir?
Adının tek anlamı gökyüzü değildi.
Billur demekti,
Şeffaf demekti,
Şarap şişesi demekti,
Ar demekti,
Liman demekti,
İskele demekti.
En önemlisi, gökyüzü demekti.

Öyle pis bir gökyüzü ki temizlenmez fırtınasız
-William Shakespeare

Mavi Gri-
Altüst Olmuşum

Apartman kapısının tam önünde duruyordum. Ayaklarım olduğum yere çivilenmiş gibi hareket etmiyorlardı. Ellerim titremeye başlamıştı çoktan. Derin bir nefes alıp tekrar baktım yazıya. "Gökyüzüne Sahip Çıktım"

Ellimi yazının üstünde gezdirdim. Kendimi toparlayıp titreyen ellerimle kapıyı ittirdim. Kapı fazlasıyla eski olduğu için gıcırdayacağını düşünmüştüm. Ama hiç ses çıkarmadı. Demek ki yeni yağlanmıştı.

Müzik sesinin kesildiğini fark ettiğimde eve girmiştim. Kapının tam karşısında bir mutfak varfı. Mutfağın sağında da bir oda yer alırken solunda upuzun bir koridor vardı. "Kim geldi acaba."

Duyduğum ses bir kadına aitti. Hemcinsim olan birinin sesini duymak nedense içimi rahatlattı. Sonuçta bana biri bir şey yapmaya çalışsa o engel olurdu.
En azından öyle ümit ediyordum.

Mutfağın sağındaki odanın eski bir kapısı vardı. Kapıyı içeriden biri çektiğinde kalbim duracaktı resmen. Kapıdan oldukça genç bir adam çıktı. Hemen hemen aynı yaşlardaydık. Beni görünce gülümsedi. Saçları çok kısa değildi ama uzun da değildi. Kestireli birkaç gün olduğu çok belliydi. Neşeli bir ses tonuyla "Hoşgeldin" dedi. Onun çıktığu kapıdan az önce sesini duyduğumu düşündüğüm bir kız geldi. Benden birkaç yaş küçük olduğuna emindim. Siyah saçlarının bazı tutamlarında kırmızı, mavi, yeşil gibi renkler vardı. Beni görünce hemen sarıldı ve o da en az o çocuk kadar neşeli bir şekilde "Hoşgeldin" dedi.

Şok içinde olanları izliyordum. Kıkırdamamı durduramazken kız kolumdan tuttu ve geldikleri odaya doğru götürdü beni. Odada gitarın akorlarıno düzelten bize sırtı dönük biri vardı. O an heyecanlanmıştım. Kapının önünde hissettiğim "bir yere ait olma" duygusunu tekrar hissediyordum.

"Abi baksana, broşürlerimizi görmüş sanırım. Bize katılmaya gelmiş. Sana demiştim." Gururluydu ve sanki bir zafer kazanmış gibi konuşmuştu.

"Merhaba" diyebildim sadece. "Ben Mina." dediğimde arkasını döndü. Dalgalı saçları ve simsiyah gözleri kalbimi durduracak kadar güzeldi. Dudaklarını birkaç kere açıp kapattı. Sanki bir şey söyleyecekti. "Aras" dediğinde istemsiz bir tebessüm ettim. Tebessümüm bu şapşal halineydi. Ardından Aras'ın kız kardeşinin adının Sare, diğer adamın adının da Kerem olduğunu öğrenmiştin.

Sare: "Mina sen sırılsıklamsın. Kıyafetin falan varsa yandaki odada değiştirebilirsin." Bunu derken onun yüzündeki o endişeli ve beni düşünen halini görmüştüm. Bu ister istemez gözlerimin dolmasına yol açmıştı. Bunu gördüğünde elleriyle gözlerimi silmişti. O an ağlamak istedim, saatlerce.

Artık konuşmam gerekiyordu. Bunu hissediyordum ama sesimin titreyeceğini biliyordum. Derin bir nefes aldım ve gülümseyerek söze girdim: "Gerçekten, çok teşekkür ederim ama çantamda kıyafet yok. Böyle iyiyim ben. Hasta olmam merak etmeyin, başınıza kalmam." dedikten sonra söylediğim komik bir şeymiş gibi güldüm. Kerem sanki yalnız kalmayayım diye gülmüş gibi yaptı.

Daha sonra Aras söze girdi: "Olmaz öyle şey. Sare, Mina'ya bizim kıyafetlerden versene sonra oturup konuşalım."

"Gerçekten gerek yok."

Sare beni dinlemedi ve kolumdan tutup beni mutfağın solundaki koridara doğrı çekti. "Bizim eşofman altları yeni makineden çıktı. Ben sana abimin sweatshirtlerinden birini vereyim. Zaten sana uzun olur."

Başımı sallayıp teşekkür ettikten sonra Sare bana hardal sarısından daha koyu, turuncudan daha açık renkte bir sweatshirt vermişti. giydiğimde dizlerimin birkaç parmak üstüne gelmişti. Kendime giyindiğim odanın aynasından baktığımda kıvırcık sarı saçlarımın daha da lüle lüle olduğunu fark etmiştim. Yüzüme baktım. Gözlerim küçülmüş ve kızarmıştı. Morluklarımı kapatmak için suya dayanıklı fondotenimi kullansam da biraz belli oluyordu. Çantamdan fondotenimi çıkarıp morluklarıma uyguladım. Aynaya son bir kez baktığımda kendimi görmedin aynada.
Çocukluğumu gördüm.
Benim buraya ait hissetmiş olmamın sebebi neydi?
Sonra hep müzikle uğraşmak isteyen çocukluğum geldi aklıma.
Elime bir fırsat gelmişti.
Bunu değerlendirmeliydim.
Ruhumu müziğe vermeliydim. Aynadaki çocukluğuma gülümsedim. Deniz kabuğu kolyemi aldım elime. Sıkı sıkı tuttum. Gözlerimi kapadım. Sare kapıyı tıklattığında kolyemi sweatshirtün içine gizledim. Sonra da kapıyı açıp Sare'ye teşekkür ettim.
Müik aletlerinin olduğu odaya geldiğimizde koltuğa oturdum.

Sare hepimize çay getirmişti. "Çay için teşekkürler." dediğimde gülümseyip bana göz kırptı.

"Çok cana yakınsınız." Sare ve Kerem güldü.

"Aras da öyledir." Keremin bu sözünü duyan Aras sert sert baktığından ortam gerçekten aşırı gerginleşmişti. Bir şeyler yapsam iyi olacaktı.

"Ben broşürleri gördüm ve size katılmak istedim. Umarım beraber güzel bir ekip olabiliriz." Sare ve Kerem birbirlerine baktılar ve bir anda "Çak Bi' Beşlik" diye bağırdılar. Açıkcası bu ses beni ürküttüğü için olduğum yerden sıçramıştım.

Aras bunu görmüş ve bana "sakin ol" der gibi bakmıştı. Ona gülümsedim ama o tepki vermedi ve önüne döndü.

"Evet abi, iddiayı kazandık! Yarın yemeğe gidiyoruz." diye bağıran Sare, Kerem'in sırtına atladı ve eğlenmeye başladılar. İkisi aşırı gariplerdi. Onları kahkahalarla izliyordum. Aras omzuma dokunduğunda ürkmüştüm.

"Özür dilerim. Korkutmak istememiştim. Sadece, Solistliğin hayırlı olsun demek istemiştim. İyi geceler."

O an olduğum yerde kalakalmıştım çünkü solist olacağım aklımın ucundan bile geçmemişti. Gerçi sesim güzeldi. Hep konservatuvar okumak istiyordum. Okuldan alınmasaydım, iyi bir şarkıcı olurdum. İşte fırsat gelmişti ayağıma. Bundan sonra kendimi geliştirecektim.

Sare ve Kerem yorulup koltuklara oturduğunda biraz sohbet ettik. 3 bardak çay içsem de deli gibi uykum vardı. Sareyle ben, Kerem ile de Aras aynı odada kalacaktı. Sareyle odaya geçtiğimizde Sare bana bir şeyler anlatıyordu. Onu dinlemeyi çok isterdim ama uykusuzluktan geberiyordum. Yaklaşık 2 ya da 3 dakika sonra derin bir uykuya dalmıştım.

Sahaba kadar Sare'nin sesi rüyalarımdaydı. O güne dair tek pişmanlığım "Keşke Sare'ye uyuyacağımı söyleseydim." oldu.

-----

İki kere yazdım bu bölümü ve bu içime daha çok sindi

Umarım seversinizz

Kitabın instagram sayfası" @beyazserceofficial

Sizi seven Lyrna;)

BEYAZ SERÇEحيث تعيش القصص. اكتشف الآن