04

80 15 40
                                    

Geçmişini unutmalı mı, hatırlayıp ibret mi almalı?

Geçmiş bir yara gibidir. Yara hayatınızın sonuna kadar vücudunuzda kalır. Baktıkça olduğu anı hatırlarsınız. İçiniz buruklaşır. O yaralar siz büyüdükçe artar.

Doğduğunuz gün bedeninizde kaç yara vardı?

Şimdi kaç tane var?

Siz yaraları deştikçe canınız acır. Düştünüz bir yeriniz soyuldu vr kabuk bağladı. Siz o kabuğu koparırsanız, geçmişi unutmaya çalışırsanız o yara bedeninizde sonsuza kadar kalır.

Eğer iyileşmesini beklerseniz bedeninizi terk eder yara ya da iyileşemezsiniz ve bedeninizde kalır.

En iyisi yaranızın olmamasıdır değil mi?

Geçmişi olmayan
bir insanın
geleceği de olmaz.

Sezen Aksu-
İhanetten Geri Kalan

Provayı almamızın üstünden birkaç saat geçmişti. Hâlâ korkuyordum ama en azından başarmıştım. Hayalimi gerçekleştirmek üzereydim. Kafamdaki düşünceler beni çok yorduğu için yorgun düşüp uyuyakalmıştım. Ben uyurken akşamki yemek için, herkes alışverişe çıkmıştı. Sare, Kerem ve Aras ellerinde poşetlerle gelmişlerdi. Sare benim içinde elbise, ayakkabı ve çanta almıştı. Bunun dışında hiç kıyafetim olmadığı için birkaç parça da gündelik kıyafet almıştı. Bu kadar eski bir apartmanda yaşıyor olsalar da zenginler gibi takılıyorlardı. Bu beni hayrete soksa da paranın kaynağı ile ilgilenmiyordum. Onlara gittikçe borçlanıyordum. En yakın zamanda da ödeyecektim.

Sare odadan içeri girdiğinde kafamdaki düşüncelerden sıyrıldım. Bana aldığı kıyafetleri verdi ve kendi kıyafetlerini de aldı. İkimiz de giyinmeye başlamıştık. Lacivert, ince askılı, mini bir elbiseydi giydiğim elbise. Aynı renk, ince topuklu ve ince bantlı bir ayakkabı; parıltılı bir çanta da elbiseme eşlik ediyordu.

Aynanın karşısına geçtiğimde kendimi prensesler gibi hissediyordum. "Taçsız bir prensese dönüştüm galiba." deyip kıkırdadım. Saye de bana gülerken 2 kapılı gardırobunu açtı ve bir kutu çıkardı. Kutuyu yatağının üstüne koydu ve kapağını dikkatlice açtı. Bense ne yapacağını anlamaya çalışıyordum.

Kutunun içinde birbirinden güzel ve değerli takı vardı. Parıltılarıyla insanın gözünü kamaştıran aşık olunası güzellikte bir taç çıkardı. "Taçsız prenses olmaz." deyip tacı saçıma taktı. Ben hayretle ona bakarken o ise bana gülümsüyordu. "Çok güzel oldun sarışın bomba." dedi ve kıkırdadı. Sare'nin ellerini tuttum. "Ben, çok teşekkür ederim ama bu tacı takmasam..."

Sözümü yarıda kesip beni susturdu. "Benim bir ablam vardı. Bir kazada onu kaybettim. Sen, ablam kadar sıcak, benim kadar manyaksın. Sen ablama çok benziyorsun. O da solistti ve çok da güzel şarkı söylerdi."

Daha fazla devam edemeyeceğini anladığımda ona sımsıkı sarıldım. "Sare, ben senin hep yanındayım. Sen beni bıraksan da ben seni bırakmam. Bana güven, bana inan. Beni sev. Çünkü ben seni çok seviyorum." Gözyaşları boynumu ıslatıyordu. Saçlarında öptüm. Saçlarını okşadım. Birkaç dakika öylece kaldık. Sonra sessizliği bozan o oldu.
"Sen, ben seni bırakmayacağım dedin ya ben de seni bırakmayacağım."
"Söz mü Sare?"
"Söz, Sare Sözü."
En sonunda kollarımı ondan çektim.
"Bu kadar dram yeter. Hadi saçımızı, makyajımızı yapalım." Sare de başını sallayınca işe koyulduk.

BEYAZ SERÇEWhere stories live. Discover now