1. Bölüm "TERK"

84 24 5
                                    


Bazen öyle anlar gelir ki, ya terk edilmek ya da terk etmek istersin.

Bu bazen bir sehir,bir insan veya herhangi bir duyguyu terk etmek olabilir.

Peki terk edilmeyi neden ister insan? Neden bekler?..

Aile kelimesi benim için hiç bir zaman bir anlam taşıyamadı. Çünkü bilmediğim,daha önce yaşamadığım bir kelime benim için herhangi bir anlam barındıramazdı. Dışarıdan bakıldığında insanlar aile olmanın, anne,baba ve çocuktan oluştuğunu, bireylerin kendi içlerinde saygı,sevgi ve merhamet duygularını bulundurmaları gerekip, çocuklarını en doğru şekilde büyütmeleri gerektiği,aksi takdirde anlaşmazlıkların yaşandığı bir toplum olduğunu söylerler.

Sahi, ebeveynlerin dilinden düşmeyen "en doğru şekil" kavramı aslında nedir?
Çocuğu kısıtlayarak,ses yükselterek,hakaret ederek vb. şekilde çocuğun özgürlüğünü elinden almak mıdır?
Yoksa, çocuğun isteklerini,davranışlarını,sorunlarını, göz önünde bulundurarak ona doğru ve yanlışlarını uygun bir dil ile anlatmak mıdır?
Evet. Ben olsam bende uygun bir dil ile anlatmayı seçerdim. Fakat günümüzde bu pek tercih edilmiyor. Buna çoğumuz gözümüzle şahit oluyoruz. Maalesef.

Ben kimim? Nerede doğdum? Nereden geldim? Aile kavramı.. neyse boşverelim.

Ben öylesine biriyim. Nerede doğdum bilmiyorum,şuan Bodrum'da yaşıyorum. Kısaca hayat hikayemi anlatacak olursam; henüz 3 veya 4 yaşlarımdayken annem beni sokağa alışmam bahanesiyle terk etmiş. Babamla beraber yurt dışına kaçmışlar ve yasal suç işlediklerinden dolayı da sanırım şuan cezaevindelermiş. Ben sokağa adımımı attığım ilk gün yürümeyi öğrendiğim günmüş ve doğal olarak ayakta zor duruyormuşum. O gün mahallemize yaşlı bir çift taşınmış. Uzun yıllardır çocukları olmayan çift beni o şekilde görünce çevredekilere sormuşlar. Bu çocuğun annesi babası nerede? Ev sahibimiz Rukiye Teyze bütün olayı biliyormuş. Kısacası beni yetiştirme yurduna verip karı koca kaçmayı planlamışlar. Sokaktan illa ki birinin alacağını düşünmüşler. Rukiye Teyze yaşlı çifte olayı anlatmış. Çift, beni kısa bir süre evlatlık edinmiş. Taa ki 8 yaşıma kadar..

Aklım az çok olaylara ermeye başlamıştı. Bana anneannem ve dedem olduklarını söylemişlerdi. İsimlerini bile hatırlayamıyorum ama çok iyi insanlardı. Çok sessiz bir çocuktum. Anneannem sandığım kadının dizinin dibinden bir yere ayrılmazdım. Zaman zaman onlara annem ve babamı sorduğumda konuyu ya değişirlerdi ya da bana oyuncak getirecekleri bir yere gittiklerini söylerlerdi.

6 yaşıma girip okul yaşına geldiğimde mahallemizde olan bir ilkokulda kaydımı yaptırdılar. İşte o zaman adım ve soyadım devreye girmişti. Bu zamana kadar kullanılan klasik bir isimle "Ali" ismi ile hitap ediliyordum.

Okul zamanım gelince anneannem olan kadın bana "Batın" ismini vermişti. Gizli, görünmeyen demekmiş. Ve onların soyadı ile birleştiğinde ortaya 6 yaşında ki ufaklık "Batın Çamer" çıkmıştı.

Okulun ilk senesinde herkes ailesiyle gelip giderdi. Öğretmen proje ödevi verdiğinde,kimine abisi,ablası kimine ise annesi,babası yardım ettiğinden
herkes ödevlerinden tam puan alırdı.

Bizim imkanlarımız sınırlıydı bazen ödevleri yapamazdım, bazende kendi çabamla bir şeyler yapmaya çalışırdım.

Okulun son günlerinde veli toplantısı düzenlenmişti. Öğretmen herkesin anne veya babasının mutlaka gelmesini istemişti. O gün eve heyecanla dönmüştüm. Belki gelirler diye.

Anneannem o gün hayatımda duyduğum en ağır lafı etmişti bana..
"Oğlum,gelmeyecek birini bekleyemezsin." Bu söz 6 yaşında küçücük bir çocuğun kalbinde kocaman bir delik açmıştı. O gece bana ayrılan odadan hiç çıkmamıştım. Sabahta okula gidememiştim. İki gün sonra arkadaşlarım ailemin neden gelmediğini sormuşlardı. Onlara bir ailem olmadığını nasıl söyleyebilirdim bilmiyorum. Öğretmenime koşup ağlamıştım. Evet, tek yaptığım bu olmuştu.

Aradan 2 sene geçti. 8 yaşında ve hemen hemen her şeyin yavaş yavaş farkına varan küçük bir çocuktum.

Ocak ayının başlarıydı. Hava çok soğuktu. Dede dediğim yaşlı adam hastalanmıştı ve ciddi bir şekilde öksürüyordu. Okula gidip döndüğümde evde yoklardı. Küçük bir sobamız vardı. Kıyafetlerimi değişip sobayı yakmaya çalıştım. Ve başarmıştım da. Onlar gelene kadar pencerenin başından ayrılmamıştım.

Daha sonra sabahın erken saatlerinde anneannemin bir taksiden tek başına indiğini gördüm. Boynu bükük bir şekilde içeri girdi. Yanıma oturdu. Ellerimi avucunun içine aldı. İç çekerek konuşmaya başladı. "Batın'ım, ben bugün bu hayatta ki en değerli her şeyimi kaybettim. Çocukluk arkadaşımın,hayat arkadaşımın gözlerimin önünde can verişine şahit oldum. Bu yaşına kadar sana sahip çıkmaya çalıştık. Elimizden gelen her şeyin en iyisini yapmaya çalıştık. Ama artık benim gücüm yetemez,yetmez. Nolur anla beni tamam mı? Akşama doğru seni bir abla alacak ve bir sürü arkadaşının olduğu kocaman bir yere gideceksin. Beni de benim gibi arkadaşlarımın olduğu yere bırakacaklar. Lütfen anla olur mu oğlum. Keşke elimden daha fazlası gelseydi Batın'ım.. özür diliyorum."

Ve o gün onun kokusunu son kez içime çekmiştim. Son kez görmüştüm.

Hayatı öğrenmeye 8 yaşımda, o gece başlamıştım..

-Bazen anlam veremeyiz    yaşanmışlıklara ve göremeyiz      yaşanacakları...-

Sessiz Gece GölgesiWhere stories live. Discover now