3.BÖLÜM 🖤

31.5K 964 37
                                    

Beğenilerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum..

      Yavaş hareketlerle yerinden kalkan adam mükemmel bir terzinin elinden çıktığı belli olan, son derece kaliteli siyah kumaş pantolonunu ve beyaz gömleğini düzelttikten sonra odasından çıkıp alt kata indi. Daha merdivenlerden inmeden annesinin kurduğu kahvaltıya şefkatle baktı Çakırbey. Onca şeye rağmen oğluna tutunup hayata dönmüştü Belgin hanım.

"Günaydıınn oğlum."

Poyraz annesinin yanının varıp alnını uzunca öptü.

"Günaydın Sultanım, nasılsın?"

"Sen yanımdasın, iyisin ya nasıl iyi olmam. Rabbim ayağına taş değirmesin."

Belgin hanım 55 yaşında, orta boylu, bakımlı, Poyraz'ın aksine sarışın yeşil gözlü ve aynı zamanda ton ton, çok tatlı bir kadındı. Zamanında çok yetenekli bir tasarımcı olmasına rağmen eşinden sonra her şeyden vazgeçmiş sadece oğluyla, eviyle ve çiçekleriyle zaman geçirir olmuştu.

Bu oldukça dillere destan varlığın bir kısmı eşinden olsa da çoğunu Poyraz'ın çalışıp didinip alın teriyle yaptığını, şirketleri büyüttüğünü biliyordu. Belgin hanım için yıllar oldu bu küçük dünyadan dışarıya adım atmayalı. Öylesine kapanmıştı içine.

Oğlunun tehlikeli işlerini az çok sezsede o kadar zor şeyler yaşamıştı ki artık sadece iyiliğini ister olmuştu. Canına bir şey gelmesin yeterdi. Zaman Poyraz'ını sert ve acımasız birisine döndürse de anneyi, bilirdi. O sert adamın altında merhametli bir çocuk olduğunu. Adaletsiz, vicdansız olmadığını.

Evde uğraştığı güzel bir kış bahçesi vardı Belgin hanımın. Kendince uğraşlar bulup oyalanır, asla boş kalmazdı. Kalırsa aklıda kalbide o ana giderdi . Ruhunun vucüdundan çekildiği, beyninin sancılarla kıvranıp uyuştuğu o ana. Eşinin acılar, işkenceler içinde öldüğünü bilmesi nefesini kesiyordu. Oğlu olmasaydı hayata asla tutunamazdı.

Poyraz masayı göstererek,

"Anacım otur sen gelicem ben on dakikaya."

Belgin hanım bilir şekilde gülümsedi ve konuştu.

"Gelirken kardeşlerini de getir."

Poyraz bahçeye adımını atar atmaz yirmiye yakın adamı hemen kapının sağ ve solunda elleri önlerinde bağlı bir şekilde hazır hale gelmişlerdi.

"Doğan, nerede?"

İçlerinde en eski adamlarından olan Demir bir adım öne çıkıp cevap verdi.

"Nejat abimle birlikte depodalar abi."

Poyraz adamlarının önünden geçerken Demir'in omzuna ağır hareketlerle iki kere vurup öyle geçti.

Yüzlerce koruma bu heybetli adama karşı hem titreyerek korkarlardı, hem hayranlardı hem de çok fazla saygı duyarlardı. Bu durum  tamamen abilerinin tutumundandı.

Cızırtılı sesi olan küçük lambalardan çıkan hafif ışıklar aydınlatıyordu bu eski yeri. Deponun ortasına doğru adımlayan Çakırbey, Doğan'ın sandalyeye bağladığı adamı gözü dönmüş bir şekilde dövdüğünü gördü. Adamın pestili çıkmış desek tam üzerine basmış oluruz. Bağlı olan adamın ağzından, burnundan oluk oluk kan geliyordu. Ve Nejat, hemen dövülen adamın yanında duvara sırtını yaslayarak keyifle Elma yiyordu.

"Ulan Doğan, adamın ağzına sıçtın."

Doğan, Poyraz'ın tok sesini duyar duymaz o tarafa döndürdü başını.

"Kardeşim, nasıl güzel misafirperver olduğumuzu gösteriyorduk."

Nejat'ın eğlenceli sesinden sonra Poyraz'ın donuk bakışlarının aksine keyifli bir şekilde gülerek konuştu Doğan, yarı baygın adama doğru.

Ç A K I R B E Y  (Düzenlenecek)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora