51. BÖLÜM 🖤

13.3K 644 96
                                    

🍃 Bölüme geçmeden önce belirtmek istiyorum ki ülkemizde yaşanan depremden ötürü şehitlerimizin mekanı cennet olsun. Hepinizin de başı sağ olsun. Biliyorum Çok büyük bir üzüntü içerisindeyiz. Umarım tez zamanda bununda üstesinden geliriz. 🖤

🍃Bölüm hazırdı. Elim hiç yayımlamaya gitmese de Yoğun istediğiniz üzere yayımlamaya karar verdim. Benim için kıymetlisiniz. 🌺

🍃 Ne kadar olur bilemiyorum ama keyifli okumalar güzel okuyucularım...

        

        Bir yazı okumuştu Eflin, her satırında kendisini bulduğu, kendisini teselli ettiği bir yazı. Şöyle diyordu; bazı kadınlar, yanlış yapmak ve yalnız kalmak arasında bir tercih yaparlar. Adamına göre değil, adabına göre. Heveslerine göre değil, hislerine göre karar verirlerdi. Sahte bir mutluluk yerine sade bir yalnızlığı tercih ederler. İşte bu yüzden bazı kadınlar, sınırlarını kendilerinin çizdiği gizli ve gizemli bir ülkede yaşarlar. Zorunlu olduklarından değil, gururlu olduklarından...

Bir çok seçeneği vardı o zamanlar. İstanbul'da kalıp adamın burnundan getirebilir, oğlunun varlığını adamın suratına büyük bir hırsla bağırabilirdi. Veya oğlunu ömür boyu kaçırabilirdi. Oğlunu saklar babasının kötü tarafıyla küçük adamı doldurabilirdi. Ve daha da niceleri. Ama o adamın yokluğuna bile saygı duyarak sadık kaldı. Oğluyla kendisine sade, olabildiğince az insanla bir hayat kurdu. Çünkü o, bir şeylere ihanet edecek bir kadın değildi ki oğluna bu ihaneti yapsındı. Onu karanlığa sürüklesindi.

Eflin, bir kaç dakikadır gözlerine çöken hüzünle karşısındaki manzarayı izliyordu. Yaşlı kadının ağlayarak Mehmet'i kucaklaması, öpmesi bahçede büyük bir duygu yoğunluğunun yaşanmasına sebep olurken Çakırbey, parmaklarını kırmak istercesine  yumruklarını sıktı. İçini kemiren Pişmanlık, her saniye büyüyordu. Evet ona yapılan ihanet çok büyüktü. Aynı tabaktan yemek yediği adam babasının katili çıkmıştı. O psikolojiyle o da sevdiği kadının sözlerine inanmayarak ona ihanet etmişti.

Eflin, ona dünyayı öyle farklı bir pencereden göstermişti ki Poyraz, kalbinin çarptığını ilk kez duymuştu. Hayal kurmayı, gülümsemeyi öğrenmişti sevdiği kadından. Hatta lideri olduğu yere lanetler etmişti. Öyle bir hayatın içinden sıyrılıp çıkmayı sadece sevdiği kadınla mutlu bir ömür yaşamayı istemişti. O, Poyraz Çakırbey. Ona mafya lideri demek çok küçük, basit kalırdı. O, Karanlık dünyanın imparatoruydu. Böyle büyük bir gücü kimse elinden bırakmak istemezdi. istemeyi bir kenara bırakın düşünmezdi bile. Ama o, çakır gözlü kadın uğruna her şeyi yapabilirdi.

Düşüncelerini bölen ses sayesinde gözlerini diktiği yerden ayırarak zar zor ayakta duran kadına baktı.

"Bu, bu nasıl olabilir."

Belgin hanım daha fazla ayakta duramadı. Titreyen elleriyle bahçe takımının kenarına tutunarak oturdu hasır koltuğa. Kucağına oturttuğu küçük çocuğun yüzünü inanamayarak tekrar tekrar inceledi. Sanki yıllar öncesine gitmiş, Poyraz'ını kucağına almış seviyordu. Torununun olduğuna mı inansın yoksa oğlunun kopyası olduğuna mı inansın bilemedi. Birisinin ona bu Poyraz'ın oğlu demesine ihtiyacı yoktu. Hatta kimseye demelerine gerek yoktu. Her bir detayıyla oğlunun kopyasıydı kucağındaki oğlan.

"Güzel oğlum benim. Hoşgeldin."

"Hoşbuydum babayne."

Yaşlı kadın, tatlı tatlı konuşan ve kendisini tanıyan çocuğu daha da bağrına basarak başının üzerini çokca öptü. Kokusunu ise uzunca içine çekti.

"Oyy o dillere kurban olsun babaannen. Canım, canımın içi."

Uzun dakikalar boyunca sevilen küçük çocuğun kıkırdamaları kahkahaya dönüşürken herkesin hüzünlü yüzü bir anda gülmeye başladı. Çakırbey'in malikanesini şenlendiren bir çocuk kahkahası vardı artık. Kendi canından, kanından bir çocuk. O anı iyice kafasına kazıdı Poyraz. Uzun uzun ağır çekimde baktı, dinledi minik oğlunun yüzündeki kahkasını. Kendi lanetini oğluna geçirtmeyecekti. Çocukluğunu yaşayabileceği, dolu dolu güleceği bir dünya verecekti ona.

Ç A K I R B E Y  (Düzenlenecek)Onde histórias criam vida. Descubra agora