1.9

4.4K 195 28
                                    

Bizim girdiğimiz ilk sınav üzerinden bir ay geçmiş herkezin sınavı bitmişti. Babamları sınava soktuğumuzda ilk sınavdan direkt yüz puan alarak geçmişterdi. Kalan sınavlar da bitmişti.

Şimdi ise banyodan yeni çıkmıştım. Okula gitmem gerekiyordu. Hızlıca üstümü giyindim ve aşağı mutfağa indim. Kilitli dolaptan ödev için yaptığım tatlıyı aldım ve dolabı kilitledim. Zeren çoktan aşağı inip almıştı kendi ödevini.

Mutfaktan çıktığım gibi hızla çıkış kapısında beni bekleyen araca ilerledim. Bindiğimde Zeren endişeyle elindeki yaptığı tatlıya bakıyordu. "Sakin ol. Güzel olduğundan eminim." dedim onu rahatlatma ihtiyacı ile.

"Emin değilim.. Düşük not alacağıma adım kadar eminim hem içimde kötü bi his var..." dedi. "Bende yüksek alacağına inanıyorum! Düşük alsan bile önemli değil. Benim de düşük alma ihtimalim var ama ben moralimi bozuyor muyum? Şimdi gülümse!" dedim ve duran araçtan indim. "Teşekkür ederim Delfin." dedi düzelen moreliyle.

Tek koluyla sarıldı. Daha sonra kampüse doğru ilerlemeye başladık..

Derslerden sonra.

Bu.. Bu olamazdı.. Tarif doğruydu... Tadı güzeldi.. Sunum harikaydı... Güzel olduğundan emindim... Tadına bakmıştım... İlk yaptığımda çok güzeldi.. Şimdi baktığım da ise... Acı? Ekşi? Tatlı olmadığı kesindi..

Aklımda profesörün söylediği sözler dönüp duruyordu.. 'Bir tarifi bile düzgün yapamıyor musun! Senden bir halt olmaz! Evlendin diye önüme böyle rezil bir şey koyabileceğini mi sanıyorsun!" demiş ve bir tokat indirmişti suratıma.

Tokatla beraber dolan gözlerimdeki yaşlar akmaya başlamıştı. Sınıftan çıkar çıkmaz banyoya gidip elimi yüzümü yıkamış ve bahçeye çıkıp bir banka oturmuştum. Zeren yanıma gelmiş ve sarılmıştı. "İçimdeki kötü his buydu sanırım.." dedi.. Yarım saat boyunca öyle kaldık. Daha sonra bizi buraya getiren şoför geldi. "Zeren bey bizim konağa dönmemiz gerekiyor. Delfin beyi Altay bey alacaklarmış." dedi ve beklemeye başladı.

Zeren alnıma bir öpücük bırakıp "Üzme kendini.." dedi ve ayaklandı. Arabaya bindi ve gitti. Yarım saat gibi bir süre daha bekledim. Altay en sonunda kapının orada göründü. İçeri girdi ve yanıma gelmeye başladı. Ayağa kalktım ve yanına doğru gittim. Tam kampüsün kapısının hizasında durmuş beni bekliyordu.

Yanına gittim ve sarıldım. Ayrıldığımızda "Ağladın mı sen? Kim tokat attı sana?" dedi hafif sinirle. "Yaptığım ödevden düşük not aldım.. İlk yaptığımda güzel olduğuna emindim ama içeride baktığımda değişik bir tadı vardı.." dedim. "Peki kim tokat attı sana?" diye sordu sinirle. "Profesör.." dedim ve Altay'a tekrar sarıldım.

Tam o sırada çıkmıştı profesör de kampüsten. Altay'a sarıldığımı gördüğünde bedeni kasıldı. Ne de olsa tokat attığı öğrencisinin bir ağayla evlendiğini bilmiyordu. "Geldi.." diye mırıldandım kendi kendime. Ama sanırım Altay duymuştu. Çünkü direkt olarak profesöre kitlenmişti bakışları.

Profesör yanımıza gelmeye başlamıştı. Geldiğinde ben Altay dan ayrılmıştım. "Delfin! En başarılı öğrencim! Neden bana evlendiğin kişinin Altay ağa olduğunu söylemedin?" diye sordu.

"Neden? Söyleseydi tokat atmayacakmıydınız?" dedi Altay sert sesiyle. "Tokat mı? Anlamadım ağam?" diye sordu profesör. Salak ayağına yatıyordu aklı sıra.

"Bir daha eşime ve kuzenine el kaldırmayacaksınız! Görür ya da duyarsam işinize ve ellerinize veda edersiniz." dedi aynı sertlikle. Profesör yutkundu ve "Ç-çok üzgünüm bu olaydan dolayı. Bir daha olmayacağına emin olabilirsiniz." dedi. Altay bir şey demeden elini belime koydu ve beni de kendisiyle beraber arabaya doğru ilerletmeye başladı.

Arabaya bindiğimizde yumuşak bir ses tonuyla konuşmaya başladı. "Başka bir şey yaptı mı? Ya da söyledi mi sana?" diye sordu. "Hayır.. Hayır yapmadı ya da söylemedi.." dedim bende. "Nereye gidiyoruz? Konak diğer tarafta kaldı?" diye sordum. Merak ediyordum.

"Zehra'yı görmeye gidiyoruz. Ondan sonra sana bir sürprizim var." dedi ve göz kırptı. "Ne sürprizi?" diye sordum heyecanla. "Biliyorsun ki beş yüz puana ulaştım. Eh bu puana geldiğimde sana 'Dört yüz puan için ve bu puanım için olan ödülümü başka zamana kullanmak istiyorum' demiştim ve sende kabul etmiştin. Bu ödülümü kullanmak istiyorum." dedi yan yan sırıtarak.

Yüzümdeki gülümseme yavaş yavaş soldu. Mutluluğumun yerini gerginliğim aldı. Bunu fark etmiş olmalı ki "Bunun için küçük bir gezi düzenledim. Bir buçuk aydır bunun üzerinde çalışıyordum" dedi. Heyecanla "Ne gezisi? Nereye gideceğiz?" diye sordum. "Sürprizin asıl olayını bozmak istemem" dedi ve güldü.

Gülümseyerek dışarıyı izlemeye başladım. Çok geçmeden araba durduğunda, arabadan indik ve eve doğru ilerlemeye başladık. Bu günün tarihi aklıma gelince gülümsemem yüzümde dondu.

Hemen Altay'a döndüm ve "Bu gün Zehra'nın doğum günü! Tarihi unuttum.. Hediye almadan olmaz ki! Üzülür.." dedim. Gülümsedi ve "Merak etme. Sipariş verdiğimizi ve daha gelmediğini söylersin. Telafi içinde senin yemeklerini yemesinin onu mutlu edeceğine inanıyorum" dedi ve zile bastı.

Kapı çok geçmeden Zehra tarafından açılmıştı. "Abi!" dedi ve sarıldı. "Merhaba prenses" dedim bende ve içeri girdik. Annemle de sarıldıktan ve muhabbet ettikten sonra salona geçtik. Zehra bana sarılmış bırakmıyordu. "Doğum günün kutlu olsun prenses." dedim ve alnından öptüm. "Teşekkür ederim!" dedi.

"Hediyeni sipariş ettik ama daha gelmedi. Bunun telafisi içinde sana başka bir hediye daha bakalım olur mu?" diye sordu Altay. Zehra kararsız kalmış ve bana bakmıştı. İzin verircesine gözlerimi kapattım açtım gülümseyerek. Daha sonra anneme döndü.

"Gerek yok Altay oğlum. Zaten sipariş vermişsiniz. Daha fazlasına gerek yok." dedi annem. "Olur mu Ayşegül anne. Zehra'nın doğum günü bu gün. Günün prensesi o. Gelsin bakalım. İstediği şeyleri alırız." dedi. Ve yanımıza geldi. Telefonunu çıkardı ve Zehra görebilsin diye ona doğru çevirdi.

"Bak ne istiyorsan söyle alalım olur mu?" dedi. "Gerçekten mi?" diye sordu Zehra. "Gerçekten" dedi Altay da. Bana döndü bu sefer "Olur mu abi? Alabilir miyim yani?" diye sordu. "Altay izin verdi ya. Alabilirsin" dedim bende.

Telefondan bir kaç şeye baktılar. Telefon Zehra'nın elindeydi. Neye bakıyorsa Altay hepsini sepete ekliyordu. Daha sonra anneme döndü ve baktıktan sonra telefona tekrar döndü. Kolyelere bakıyordu. "Delfin abi.. Hangisi daha güzel bakar mısın?" diye sordu. "Bunlar sana gitmez ki abicim. Büyük işi bunlar" dedim. "Bana değil zaten. Anneme." dedi.

Gülümsedim ve "Bak annem bunu sever" dedim. "Ama bu çok pahalı... Olmaz ki!" dedi. "Bir şey olmaz Zehra. Ben alıcam hepsini sen istediğini al." dedi Altay. Zehra'nın gözlerinin içi parladı ve kolyeyi de sepete ekledik. Daha sonra "Bunları başkalarına da verebilir miyim? Hediye etmek için?" diye sordu.

"Tabii ki yapabilirsin. Onları sen istediğin için alıyoruz" dedi Altay. Zehra gülümsedi ve telefonu tekrar Altay'a verdi. Daha sonra önce ona daha sonra bana sarıldı. "Teşekkür ederim!" dedi.

Bir saat kadar daha orada kaldık. Bu süreçte Zehra'nın en sevdiği yemeği yaptım ve sohbet ettik. Daha sonra konağa geri döndük. Konağa girdiğimizde Zeren Yasemin yengeye bağırıyordu. Hemen yanlarına gittik ve ne olduğunu sorduk.

"Telefonda konuşuyordu. Senin hakkında." dedi. "Nasıl yani? Ne dedi?" diye sordum dehşetle. "Bir şey demedim! Senin hakkında da konuşmuyordum! Yalan söylüyor!" dedi Yasemin yengem. Zeren Ülgen'in kolları arasından kurtulmaya çalışırken sinirle konuşmaya başladı...

Bölüm içime sinmedi...
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum<3

Byeeeee<3

°Berdel°*°bxb°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin