| 13 | küstüm senle, konuşma benle

354 29 9
                                    

"Selam Sehun!~"

Sıramın üstüne düşen gölgelerden birinden çıktı ses, gözlerimi başımın üstünde kocaman sırıtan kafalara kaldırdım. İki taneydiler. Bir an algılamakta zorlandım, çünkü uyuklar haldeydim. Kafaları absürd derecede kocaman gelmişti gözlerime, kirpiklerimi art arda kırpıştırınca ise normal hallerini almaya başlamışlardı.

"Selam?"

Sıradan başımı kaldırıp uyuşan kollarımı iki yanımdan sarkıttım. Sınıf arkadaşlarımdan Mina ve Haeun ise masamın başında dikilmeye devam ettiler.

"Dolaşalım mı??~"

Mina'nın olduğundan daha ince ve yüksek desibelli sesini pek kaldırabileceğimi düşünmesem de, soruyu sorarken ellerini birleştirip çenesinin altında tutunca teklifini düşünmeye aldım. Benimle işleri neydi pek anlayamamıştım. Gerçi öğleden önce olan patlamam yüzünden bakışların daha fazla üstümde olduğunu hissediyordum.

"Olur?"

"Yeeeyy!"

Yumruk haline getirdiği elinin tekini havaya doğru kaldırıp bağırınca yüzümü buruşturmaktan alıkoyamadım kendimi. Gerçi yanındaki arkadaşı da aynı ifadede olduğu için kendimi kötü hissetmiyordum.

"Haydi o zaman kalkın bayım!!!"

Bu samimiyet nereden geliyordu cidden bilmiyorum. Enerjisi sınıfa sığmıyor kapıdan taşıyordu. Kolumu tutup biraz çekiştirince yuvalarında yuvarlanan gözlerimle ayağa kalktım. Koluma girdiğinde ise kaşlarımı havalandırdım. Diğer arkadaşına da kaş göz yapıp koluma girmesini işaret ettiğinde iki kızla kol kolaydım ve neyin içinde bulunduğumu anlayamıyordum.

"Sen artık bizim en yakın arkadaşımızsın Sehunnie."

Aman Tanrı'm... Böyle bir şey olmak için ne tür bir günah işlemiş olabilirim?

"Sen ayağa kalkıp öyle konuşmaya başlayınca, bizi yani kızları savununca çok duygulandım. Eğer böyle bir insan olduğunu bilseydim seninle en başından en yakın arkadaş olurdum."

"Gözleri Jongin'den başkasını görmüyordu ki."

Uh... Jongin. Şu an sırtımı delip geçen bir çift göz ona ait olmalıydı. Kızlarla kol kola girmiş sınıfın kapısına doğru yürürken etrafımı gözlemlemek için pek zaman tanınmamıştı. Ancak biraz kötü hissediyordum. Sanki Jongin'le küser küsmez yeni arkadaşlar yapmışım gibi bir hava veriyordu ikisinin samimiyeti. Yemin olsun ondan başka yakın arkadaş yaptığımı düşünürse ümüğünü sıkardım. Onun yeri çok farklıydı ve kimse alamazdı. En az kalbim kadar o da bunun farkındaydı, biliyordum ama içimi huzursuz eden bir şeyler vardı. Dünden beri onca attığı mesaja, onca özrüne, onca pişmanlığına karşılık vermemiş olmamdı belki de. Ona ilk kez böylesine ciddi bir sebeple küsmüş olmamdan da olabilirdi. Beni ilk kez bu kadar üzmüş, ağlatmış ve kırmış olmasından da...

"Yine görmüyor baksana."

Mina, Haeun'a bu sefer fısıldayarak söylediği sırada kapıdan çıkmak üzereydik ve içimdeki dürtüye engel olamayarak Jongin'in sırasına baktım. Tahmin ettiğim gibi gözlerinde hüzünlü bir öfkeyle bize bakıyordu. Alabildiğine somurtuyor ve alabildiğine hüzün akıyordu çehresinden. Bir saniyelik göz göze gelmemiz sonrası dudaklarımı büzüştürdüm ve kaşlarımı çattım. Kıyamıyordum, gidip sarılmak istiyordum ama aynı zamanda kızmaya devam ediyordum. Bu sabah okula gelirken bir adım gerimden sessizce yürümesi geliyordu aklıma, pamuk gibi oluyordum. Sonra, bugün beni savunduğu gibi dün de savunması gerektiğini düşünüyor, taş kesiliyordum. Of ya salak! Her şeyden önce özlüyordum.

Arzuhâl |KaiHun| Where stories live. Discover now