| 19 | randevuda ne yapılmaz

218 29 29
                                    

"Evlilik konusunda ne düşünüyorsun Sehunnie?"

Sehunnie'n batsın. Bu nasıl konu anasını satayım ya.

"Yaklaşsana bi Jongin."

"Niye ya, vuracak mısın?"

Salak.

"Yok ateşin var mı diye bakacağım."

"Yok ki."

Elini refleks olarak alnına götürürken yaklaştı. Kendi elimle kontrol etmeden inanmak istemediğim için elimi alnına koydum. Harbiden de yoktu. Lan o zaman n'oluyordu bu çocuğa? Kafeye oturduğumuz andan beri böyle abudik gubidik sorular sorup duruyordu. Anlıyorum muhabbet etmek istiyordu ama bizim muhabbetimiz bu tür konuların kıyısından bile geçmezdi ki. Lan Jongin, o kadar mı konusuz kaldığımızı hissediyorsun lan?

"He sen ciddisin yani?"

Başını olumlu manada sallayınca birkaç saniye gözlerine bön bön baktım. Neler olduğunu gözlerinden anlamaya çalıştım ama bakışlarının güzelliğinden başka bir şey göremedim. İç geçirdim bende. Gün içinde garip olan tek şey soruları olmadığından üstüne gitmeme kararı aldım. Çünkü kendisi de garipti, Jongin olmadığı biri gibi davranmaya çalışıyordu. Bir yetişkin gibi?

"Evlilik üzerine pek düşünmedim Jongin. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?"

İçimden 'ne yaşıyorsun olum sen?' diye sormak gelsede, ayıp olmasın diye fikrini sordum.

"Aslında, ben de hiç düşünmedim."

Kafayı yiyeceğim, o zaman neden soruyordu ki? Bir yandan sorgulamak istiyorum bu durumu, diğer yandan üstüne gitmek istemiyorum. Sustum bu yüzden. Çünkü dedim ya, Jongin bugün kendisi gibi değildi. Günün başında plan yaptığını söyleyerek bana "müsait misin?" diye sormuş, bakın, Jongin, bana, müsait, misin, diye, sormuş. Ve benden onay aldıktan sonra dışarı gömlekle çıkmıştı. Bakın, GÖMLEKLE. Jongin ile gömlek giymek o kadar zıt şeylerdi ki, düğüne mi gidecek acaba diye sorguladım. Öyle bir şey yoktu. Peki ciddi bir aile yemeğine mi katılacaktı? Hayır, günün tamamını benimle geçireceğini söylemiş idi. O an içime düşen şaşkınlık tohumlarıyla güne devam ediyordum. Umarım günün sonunda yeşermezdim.

"Gelecek hakkında ne düşünüyorsun peki? İleride olmak istediğin bir meslek var mı?"

Vazgeçtim, günün sonunda dallanıp budaklanmamam yeterli olurdu. Beni daha ne kadar şaşırtabilir derken bir üstü geliyordu çünkü. Artık kendimi sorgulamaya başlayacaktım. Jongin üzerindeki gömlekle, kahveyi elit bir biçimde tutan duruşuyla, bacak bacak üstüne atışıyla ve ciddi konular üzerine konuşuşuyla normal olan mıydı acaba? Ben ise pokemonlu tişörtümle, az evvel içeceğimin dibini pipetle çekerken çıkardığım sesle ve bacaklarımı kendime çekerek oturma isteğimle anormal olan oluyordum sanırım. Yine de düzgünce cevap verdim.

"Bilmiyorum, kendime uygun bulduğum meslekler var ama tutkuyla sarıldığım bir meslek yok sanırım. Bölüm seçimlerimize daha çok var biliyorsun, ona göre seçim yaparım."

Başını anlayışla salladı. İşte şimdi Jongin'in bu şekilde kime benzediğini buldum! Jongin, babasına benziyordu. Ya da benzemeye çalışıyordu?

"Senin var mı?"

Eğer dünden bugüne değişmediyse -ama görüyorum ki değişmek pek âlâ mümkün- olmadığını biliyordum.

"Geleceğe dair tek planım seninle birlikte olmak."

Oha! Bak işte şimdi oldu. Tüm tuhaflığını sollayacak bir cümleydi bu. Hoşuma gittiğini belli edercesine sırıtırken şu kafe ortamında çığlık atmamaya çalışıyordum. Tabii bu, esmere kalp fışkıran gözlerle bakmama engel değildi. Şerefsiz esmer kalbime nasıl indireceğini çok iyi bildiği için gururluydu. Ciddi konulardan bahsederken arada bir başının ardını kaşımak için giden eli ve kararsız bakışlarından eser yoktu.

Arzuhâl |KaiHun| Where stories live. Discover now