0.4

671 50 150
                                    

Odamda sakince kitabımı okurken kapımın tıklatılıp açılmasını pek beklemiyordum. Gelen annemdi, ama kendisiyle neredeyse sıfır iletişimimiz olduğu ve genelde evde olmadığı için odama girmesi beni şaşırtmıştı.

"Birazdan sana aldığım yeni elbise gelecek. Bu akşam özel şirketler toplantısı var ve aile şeklinde katılım sağlanıyor. O elbiseyi giy, saçına da fön mü çekersin maşa mı yaparsın bilemem ama geçen seferki gibi atkuyruğu yapıp gelme. Utanç verici hissettiriyor. Ayrıca sadece gülümse ve kafa salla. Ben zaten seni yeteri kadar överim. Konuşursan bir şeyler bozulabilir. Şimdi yetişmem gereken bir toplantı var, akşama almaya gelirim seni. 7 gibi hazır olmuş ol."

Cevap vermeme izin vermeden odadan geri çıkmıştı. Harika, annemin "Bakın, harika bir çocuk yetiştirdim. Ülkenin en başarılı kadın CEO'sunun aile ilişkileri de çok sağlıklı ve çocuğu da aynı kendisi gibi güzel, zeki ve de başarılı." imajı vermesi için yeni bir toplantıya daha sürükleniyordum.

Annemin benden nefret ettiğini düşünmüyordum doğrusu ama bana olan sevgisi bir anne sevgisi de değildi. Annelik de yapmıyordu. Beni kendisi adına bir reklam aracı olarak kullandığının farkındaydım. Bu durum bazen beni çok etkiliyordu evet. Ama aile sevgisinin sadece biyolojik anne baba sevgisi demek olmadığını, bazen dostlarının, belki sevgilinin veya başka akrabalarının da sana o sevgiyi verebildiğini fark etmiştim. Bu yüzden genel olarak çevremde tıpkı arkadaşlarım gibi bana gerçekten değer veren insanları bulunduruyordum.

Birkaç dakika sonra kapı kapanma sesi, saniyeler sonra da zil sesi duyuldu.

Ah be anne, illa kapıyı bana açtıracaksın dimi? Hayır ne olurdu iki dakika daha beklesen de direkt kargoyu içeri alıp öyle gitseydin? Hayır yani muhtemelen kargocuyla kapıda falan karşılaşmıştı çünkü.

Oflayarak merdivenlerden inerken zil bir daha çaldı. "Geliyoruuum!" diye seslenerek kapıya gidip gelen kargoyu alarak geri odama çıktım. Kim bilir bugün yine neler yaşayacaktım.

~~~

Masada oturan dünyanın en samimiyetsiz ve sahte gülümsemelerini birbirlerine atan dört aile ve birçoğunun benimle aynı kaderi paylaşan çocukları. Bildiğim kadarıyla aramızdan sadece bir kişi bu başarı odaklı, sahtelik ve reklam dolu sektörde bulunmaktan zevk alıyordu. Kısacası ebeveynlerinin ayak izlerini takip ediyordu yani. Onun dışında çocuklar olarak hepimiz şu anki çığlık atarak kaçma isteğimizi birbirimizin gözünden anlıyorduk.

"Goo Sera-sshi, eşiniz bugün de mi yok?" diye sordu adını unuttuğum ama gelirken boya kutusuna kafasını daldırmış gibi duran ve istisnasız her şirketler toplantısında anneme babamı soran kadın.

"Senin de çok iyi bildiğin üzere kendisi Japonya'daki fabrikalarla ilgileniyor. Her istediğinde çıkıp gelemez, öyle yapsaydı şu an biz de burada olamazdık. Başarı yatarak kazanılmaz." dedi annem gülümseyerek. Ve önündeki eti sakince kesmeye başladı.

Masadakiler, annem sanki espri yapmış gibi hafifçe gülerlerken birkaç tane "Bizim Goo yine haklı." ve benzeri onaylamalar duymuştum. Annemse artık laf mı sokmuştu, bir şeylere gönderme mi yapmıştı bilmiyordum ama yüzünde memnun bir ifade vardı.

Tekrar söylüyorum, ortamın sahteliğine karşı duyduğum nefret azımsanamayacak kadar çoktu.

"Kızının okulu nasıl gidiyor?" dedi bu sefer saçı hafif beyazlamaya başlamış bir adam.

Annem her zamanki gibi benim yerime bu soruyu da cevaplayarak, "Biliyorsunuz ülkenin en zor girilen ve en kaliteli eğitim verilen okulunda, SNU Tıp'ta okuyor kızım. Ee, okuması girmesinden daha zor elbette. Ama benim başarılı biriciğim gayet iyi yürütüyor. Değil mi tatlım?" diyerek bana döndü.

i guess that's love {✓}Where stories live. Discover now