4

8.7K 682 111
                                    

*İyi okumalar 🖤

Konağa geldikten sonra değişik havayı anında fark etmiştim. Mutfak tarafından sürekli çıkan iki kızdan biri Mizgin hanımın benim için beğendiği olmalıydı. Ne zaman o tarafa baksam utanmış gibi içeri kaçıyorlardı.

Köy yerinin kızları böyleydi. Universite ortamında çok daha rahat ve utanmaz olanları tanımıştım. Biz avluda otururken, Şiyar'ın eşki Hasmiye paçasına yapışmış kızıyla yanıma geldi. Şiyar'a kaş göz işareti yaptıktan sonra, ikisi de bana baktı. Çayımı içerken onları izliyordum.

Şiyar "Dağra bizim kızı bakkala götür sana zahmet." dediğinde mutfaktan başörtüsünü takmış kız da yavaş adımlarla yanımıza geldi.

Ben cevap vermeden Hasmiye "Safi'nin evi de meydanda, tek başına gitmesin onu da bırakırsın." deyip muzipçe gülümsedi.

Amaçlarını saklamaya çalışsalar da çok belliydi. Çay bardağını masaya koyup doğruldum.

"Gel bakalım ufaklık."

Şiyar'ın en büyük kızı Menze'nin elini tuttum. Safi dedikleri kız da yanımıza gelmişti. Bana utangaç bakışlar atarken onu göz ucuyla süzdüm. Başörtüsünden gözüken siyah saçları, kara gözleriyle esmer güzeli denilen kadınlardandı. Uzun kirpiklerinden bana utangaç bakışlar atmaya devam ederken ona baş selamı verdim.

Anında gülümseyip "Selamın aleyküm Dağra abi." dedi.

Hasmiye onun abi demesiyle karnını dürtünce kız yaptığı hatayı son anda fark edip dudaklarını ısırdı. Görücüye çıktığı birine abi demesi buralar için yanlış değildi. Bu hitap bir çeşit saygı olarak gözükürdü. Yine de Hasmiye yenge, bana abi demesinin beni iteceğini düşünmüş olmalıydı.

Daha başlayan bir şeyler yoktu ondan buna takılmadım.

"Aleyküm selam Safi."

İsmini söylemem onu tekrar gülümsetirken "Seni eve ben bırakacağım. Hazırsan gidelim?" diye sordum.

Safi kafasını sallayıp diğerleriyle vedalaştı. Birlikte konaktan çıkarken Menze'nin diğer elini tuttu.

"Ufaklık önce ablayı bırakıp sonra bakkala gideriz olur mu?"

Menze kafasını hızla salladığında dudağım kıvrıldı. Sessiz, saygılı ve tatlı bir çocuktu. Karakteri Hasmiye yengenin agresif hâlinden çok Şiyar'a benziyordu.

Safi boğazını temizleyip "Önce bakkala gidebiliriz Dağra, ben de ekmek alacaktım." dediğinde ona baktım.

Meydanda onunla görünsem direkt dedikodu olurdu. Evine götürmem ailesini göreceğimden sorun olmazdı. Aslinda belki bu bile yanlış anlaşılabilirdi ama Menze olduğundan bunu dert etmemiştim.

"Laf söz olur, gerek yok."

Yan yana görünmek dedikoduların çıkması için yeterliydi. O da bunun farkında olduğundan sadece utançla başını eğdi. Ona evinin nerede olduğunu sorduktan sonra dediği yere doğru yol aldık.

"Safi, okuyor musun?"

Çok ilgisiz görünmek istemedim. Menze "Ben okumayı öğrendim biliyor musun?" dediğinde onun kafasını okşayıp "Aferin." dedim.

Safi'de "Yok, liseye geçince bıraktım. Tarla işleriyle ilgileniyorum." dedi.

Kafamı sallayıp "Zorlanıyor musun?" diye sordum.

Kaç yaşında olduğunu sorup sormamak arasında gittim. Küçük durmuyordu ama umarım Mizgin hanım bana on altı yaşında birini eş olarak düşünmemiş olurdu.

Safi kafasını iki yana sallayıp "Toprakla ilgilenmeyi severim. Dağra abi senin üniversite okuduğunu duymuştum. Üniversite nasıl?" diye sordu.

Sesi hafif heyecanlı çıkıyordu. Tereddüt etmeyi kesip "Safi kaç yaşındasın?" diye sordum.

Okuldan bahsederken heyecanlanacak yaşlardaydı. Yanakları esmer tenine rağmen kırmızılığını belli etti.

"On altı."

Nokta atışı yaptığımı fark ettim ve bu hiç hoşuma gitmedi. Burada on beş yaşından sonra evlilikler normal görünürdü. Ailenin izniyle resmi nikah kıyılabiliyordu. Hatta çok daha küçük yaşlarda bile evlendirilen yavrulara şahit olmuştum. Belki de ölen annemle babamın arasında otuz yaş olmasından ve azıcık hatırladığım annemin babamdan çektiklerini bilmemden dolayı benden bir iki yaş küçük kadınlardan bile hoşlanmazdım. Safi direkt gözümde çocuktu. Onun için benim kendisinden altı yaş büyük olmam sorun değil gibiydi.

"Üniversite, lisenin devamı gibi. Sadece biraz daha olgunlaşıyorsun. Liseye hiç gitmedin değil mi?"

Safi boynunu büküp "Kaydım oldu ama gitmedim. Gerek görmediler." dedi.

Çenemi sıvazlarken "Genelde görmezler." dedim.

"Sen köye geri dönecek misin?"

Yine utançla konuşunca dudağım kıvrıldı. Küçük gözükmese bile davranışlarının çocukluğu belliydi. Şehirde onun yaşındakiler daha olgun konuşurdu. Köyde pek bir şey görmediğinden ruhu daha saf kalmış olmalıydı.

"Duruma göre bakacağım."

Evinin önüne geldikten sonra durduk. Safi başörtüsünün ucuyla oynarken bir şey dememi bekler gibi baktı.

"Sana iyi geceler o zaman kardeşim."

Yüzü düşerken benim kardeşimin onun abi demesi gibi saygıdan olmadığını anladığını biliyordum. İlgisizliğimi direkt belli etmiştim.

Safi düşen ses tonuyla "İyi geceler." dedikten sonra eğilip Menze'nin başını okşadı.

"Sana da iyi geceler canım."

"İyi geceler abla."

Menze ona el sallarken evinin avlusunun kapısını açtı. Benim de baş selamı vermemle içeri girdi.

Menze'nin elini daha sıkı tutup yoluma devam ettim.

Menze birden merakla "Dağra amca sen Safi ablayla mı evleneceksin? Annemler öyle dedi." diye sordu.

Çocukların yanında her şeyi konuşuyorlardı. Derin bir nefes verip "Hayır, annenler yanlış söylemiş." dedim.

Menze elime iki eliyle asılıp "Ben senle evlenebilir miyim?" diye sordu.

Kahkaha atmamak için dudağımı ısırdım.

"Olmaz ben çok yaşlıyım."

"Babamdan yaşlı mısın?"

Merakla sormaya devam ederken dayanamadan yanağını sıktım. Menze gerçekten tatlı bir kızdı. Ona  bakınca içimden 'baba olmak nasıl hissettirirdi?' diye düşünüyordum.

"Cimcime beni dede yapma."

"Babam dede mi?"

Bu sefer kahkahamı gizlemedim. Her şeyi soracak yaşlardaydı. Ne dersem diyeyim yeni bir soruyla gelebilirdi.

"Tek deden Mizan ağa, ben de sadece amcanım."

Menze anladım dercesine kafasını salladı. Meydana geldikten sonra ortasında yer alan bakkala ilerledik. İçeri girdikten sonra Menze'nin istediği aburcuburları aldım. Evdekilere de içecek ve çikolata aldıktan sonra ödemeyi yaptım.

Menze dondurmasını yerken elini bırakmadan ilerlemeye devam ettim. Gözüme meydanın öteki tarafında yer alan araba çarptı. Arabanın arka camında yazılı yazıyla kaşlarım çatıldı.

Haran aşiretinden birinin burada ne işi olduğunu sorguladım. Normalde toplanmadıkça birbirimizin bölgelerine girmezdik.

Menze "Dondurmalar eriyecek." deyip elimden çekiştirmese, arabayı birkaç dakika daha izlerdim.

"Hızlanalım o zaman."

Konağın yoluna girdikten sonra bir kez daha arkama baktım. Eğer kafaları estiği gibi buraya geldilerse, bu sorun demekti. Döndükten sonra Miran ağaya bunu soracaktım. Aşiret meselelerini şehre indiğimizde arkada bırakırdık. Biz gittikten sonra Haran'larla aramızda ne olduğunu merak ettim. En son yüz yüze gelemeyecek kadar kanlı bıçaklıydık.

İki Dağ Arasında Ev (bxb)Where stories live. Discover now