20

4.5K 522 217
                                    

İyi okumalar 🖤

Altı araba köy meydanından çıkarken, köylülerin çoğu camlarını açıp gidişimizi izledi. Yıllardır sessiz olan Dağyolan kısa bir zaman önce silahların patlaması ve yanan ateşlerle gürültüye bulanmıştı. Herkes şu anki seslerin fısıltılardan ibaret olduğunu ve yakında asıl bağırışların duyulacağını biliyordu.

Şiyar'ın arkasından takip ederken yanımdaki bedene bakmamak için savaş veriyordum. Baver ve Yusuf benimle geliyordu ve ben dibimdeki Baver'den nasıl kaçacağımı bilmiyordum. Özellikle gözlerimle ona bakmamak için savaş verirken.

"Dağra abi, çatışmaya girer miyiz?"

Yusuf'un tedirgin sesi düşüncelerimden sıyrılmamı sağlarken dikiz aynasından ona baktım. Sesindeki hissiyatın aynısı yüzünden de okunuyordu. Eğer şehirde okuyor olmasa ben ve Siyar gibi bu konulara yakın olurdu. O daha çok Baver'e benziyordu; konulardan uzaktı. Elbette Baver'in aptal korkusuzluğuna sahip değildi.

"Ağayı selamlayıp sofrasına oturmaya gidiyoruz. Sorun yokmuş gibi davranacaklar, bizim gibi. Misafir baş üstündedir Yusuf, bilmez misin?"

Haranların evinde iki düşman aile olarak dostça oturacaktık. Göstermelik samimiyet kapıdan çıktığımız an bitecekti. 

"Bilirim de yaptıklarından sonra bu garip değil mi?"

"Artık 50'lerde değiliz Yusuf. İnsanlar konuşarak anlaşır, anlaşamadıkları kısımları da arkadan halleder."

Selamlamak, olayın racon kısmıydı. Görünmeyen kısımlarda onlarınki gibi yükselmek için bekleyen alevlerimiz vardı.

Hiçbir konuşmamıza katılmayan Baver'e daha fazla bakmadan duramadım. Göz ucuyla gördüğüm yüzündeki ifadesizliğin ardınan, gözlerindeki kırgın bakışları fark ediyordum. Onu bu kadar iyi tanıyor olmak lanetimdi. Canım sıkılırken, direksiyonu biraz daha sıkı kavradım. Yusuf sessizleşti, ben sessizleştim, Baver zaten sessizdi.

Arabayla yaklaşık yirmi dakika yol gittikten sonra Haranlar'ın buraya döndüğünde sahiplendikleri Uzunca köyüne girdik. Haranlar, zenginleşmelerinin ardından şehre gidip buraları terk etmişti.

Uzunca köyü, Mizan ağa beni buranın tozundan alıp paklamıştı. Burda doğmuş, acılarımı burda gömmüştüm. Uzunca babamın köyü olsa da benim yerim yurdum değildi. Dağyolan, orayı yerim benimsemiştim. 

Bizim köy gibi buradaki insanlarda pencerelerin arkasından perdeleri aralayıp gelişimizi izledi. İki aşiretin arasındaki husumeti herkes bilirdi. Köy halkı, en az bizim kadar huzursuz olmalıydı. Haranlar dönmeden önce Mizan ağa bu köyün ihtiyaçlarıyla, toprağıyla ilgilenirdi ama şimdi elini kolunu çekmişti. Yani köyün yabancısı değildik, en tanıdık olan da bendim.

Haranların gösterişli konağının önüne arabaları park ederken, evin önündeki silahlı adamları süzdüm. Bizde avluda, dışarda çocuklar gezerdi. Bundan dolayı adamlar silahları elinde tutarak beklemezdi.

Yusuf arabayı durdurduğum an inerken, Baver arabayı park edene kadar beni bekledi. Onun varlığının farkında değilmiş gibi yaptım. Her ne kadar beklese de o da benim varlığımdan uzak gibi duruyordu. Arabadan ondan önce inip Şiyar'ın yanına yürüdüm. 

Kalabalık olsak da açılan kapının ardından gördüğümüz adamlara kıyasla sayımız azdı. Silahlarımız belimizdeyken en önden Şiyar'la birlikte ilerlerdik.

"Gösteriş yapıyorlar."

"Güçlü bir aşiret olduklarını gösteriyorlar."

Arkamızdan diğerleri de gelirken, gözlerimi etrafta gezdirdim. Etrafta ne kadın ne de çocuk vardı. Sadece silahlı adamlar ve köyün gençlerinden birkaç kişiyi gördüm. Çocuk cıvıltısı olmayınca hava aydınlık olsa bile karanlığın içindeymiş gibi hissediyordunuz.

İki Dağ Arasında Ev (bxb)Where stories live. Discover now