öp ve geçir

4K 465 189
                                    

Taehyung ile kafede mahsur kaldığımız günün üstünden iki hafta geçmişti. Beş gün süren vize haftası boyunca izinli olduğumuz için kafeye gitmemiş, ve sınavlara giriş çıkışlardaki karşılaşmalarımız haricinde birbirimizi görmemiştik.

Oldukça sıkıcı sayılabilecek bu kısa dönemin ardından okulun bize verdiği bir haftalık bir tatil vardı ki bizim için ne kadar 'tatil' sayılırdı tartışılır. Beomgyu'nun sınavları bizimkilerden daha uzun sürdüğü için izni devam ediyordu ve doğal olarak kafeye uğramıyordu. Tüm iş yükü Teahyung ve benim omzuma kalmıştı ki, bu ölüm gibi bir şeydi.

Vizelerin bitişinin tadını çıkarmak isteyen bütün öğrenciler tüm gün geziyor ve gün sonunda soluğu bir-iki kahve içmek için bizim kafede alıyorlardı. Kafenin gittikçe populerleşmesi patronun eline kat be kat fazla para geçirdiği için durumundan oldukça memnundu. Tüm bu paranın kaynağının bizim kıçımızda patlaması ise -şaşırılmayacak bir şekilde- umrunda değildi. Tek dileği tatilin sona ermeden Beomgyu'nun da iki günlüğüne bile olsa geri dönmesi ve müşterileri şekere saldıran karıncalar gibi etrafında toplamasıydı.

"Taeyung!" Tatilin ikinci gününde kafeden çıkıp kapısını kilitlemek üzereydim ki ceketimin yakalarını düzeltirken başımı tuvaletlerin olduğu tarafa eğip Taehyung'a seslendim.

"Geldim." Yanıma gelirken büyük adımlar atıyor, botlarının çarptığı parkede tok sesler çıkarmasına sebep oluyordu. Bu sırada bir yandan da hem pantolonunun, hem de ceketinin ceplerini sıkıp bırakıyor, bir şeyini arıyor gibi duruyordu.

Açtığım kapıyı geçmesi için tuttuktan sonra cebimdeki anahtarı çıkarıp kapıyı kilitlemiştim. Taehyung ise hala oflayarak daha önce baktığı ceplerinden sihirli bir şekilde aradığı şeyin belirmesini bekliyordu.

"Bir şeyini mi kaybettin?"

"Anahtarlarımı kaybettim."

"Sabah yanında mıydı? Belki kaybetmemişsindir, unutmuşsundur."

"Hatırlamıyorum ki." Kafenin olduğu sokağın köşesinden dönüp uzun, kimsenin olmadığı bir sokağa dönmüştük.

"Yedek anahtarın yok mu?"

"Evde."

"Ne kadar da zekice bir hareket." Fısıldayarak ve kafamı diğer tarafa çevirerek konuştuğum için ne dediğimi anlamamıştı. Hafif sırıttığımı görünce ne dediğimi merak etmiş olacak ki yüzünde yargılayıcı bir ifade varken "Ne diyorsun?" diye sordu.

"Diyorum ki, ne kadar da mantıklı bir hareket yedek anahtarını evde bırakman. Yedek ya hani, ne bileyim sırık ve kızılın ya da Yoongi'nin evinde falan bırakabilirdin."

Söylediğim şeye çıkışacağını düşünüyordum ki beklemediğim bir şeye takılıp kısık sesli bir gülüşü salarken "Sırık ve Kızıl mı?" dedi.

"Evet. Öyle değiller mi?"

"Öyleler. Öyleler de, senin insanlara lakap taktığını düşünmezdim."

"Ben herkese lakap takarım. İsimlerini hatırlamadığım için aklımda tutmak kolay oluyor."

"Öyle mi? Benim lakabım ne?" Beklemediğim yerden geldi.

"S-sen mi? Sana lakap takmadım." Dudaklarını birbirine bastırırken başını aşağı yukarı salladı, ardından "Belki ilerde takarsın lakap o zaman." dedi.

Bir şey söylemeden ayakkabılarımı izleyerek yürümeye devam ettim. "Ne yapmayı düşünüyorsun?"

"Ne konuda?"

"Anahtarının olmayışı konusunda."

"Senin deyiminle 'sırık ve kızıl'ın evine gidebilirdim ama onlar bu hafta Soobin'in ailesinin yanına gittiler. Yoongi'nin evine de gidemem çünkü Jimin denen çocukla yeni sevgili oldular."

cardigan, tkWhere stories live. Discover now