arabada öpüşmek

4.1K 463 120
                                    

Telefonumun ekranından kontrol ettiğim saat 04:27'yi gösterirken hâlâ gözüme bir gram uyku girmemişti. Nasıl uyuyabilirdim ki zaten? Düşünecek hiçbir şeyimin olmadığı günler bile kendime dert edecek bir şey bulup saatlerce uyumazdım ben. Şimdi ise düşünecek şeylerle doluydu zihnim. Çok güzel şeylerle.

Taehyung ufak koridorun ucunda kalan oturma odasında uyurken benim gözüme nasıl uyku girerdi bu gece?

Dedim ya, liseli aptal aşık kızlar gibiydim. Sırf sevdiği çocuğu görmek için teneffüste arkadaşlarını zorla kantine götüren, sınıflar arası basket turnuvaları zamanı yine o çocuğu izlemek için cam kenarına oturan kız aptallığı vardı üzerimde.

Saatlerdir o ağaca yaslanarak yaptığımız konuşmaları, omzuma yatışını, omzunu öpüşümü, bana 'iyiyiz' diye fısıldamalarını, 'bebeğim' diye hitap etmesini; kıvırcık, elimi arasına atsam elime yıldız tozları bulaşacağına emin olduğum saçlarını, hiçbir çaba göstermediği hâlde kırmızı duran ve bana sürekli 'öp' diye bağıran dudaklarını, ve daha betimlemeye kalkışsam dilimin tutulacağı, kelimelerin yetersiz kalacağı bir sürü şeyini düşünüyordum.

Bu sırada dışarıda o kadar feci bir fırtına vardı ki, odam lambayı yakmama gerek kalmadan aydınlıktı diyebilirdim. Çünkü neredeyse aralıksız çakan şimşeklerin şiddetli sesi kulak zarımı delmek ister gibi davranıyor, ışığı ise odamı bir an olsun karanlık bırakmıyordu. Yine de odanın camını kapatmamıştım. Uçuşan perdenin görüntüsü, ve içeri giren dondurucu rüzgarın tüylerimi dikem diken etmesi sevdiğim bir histi. Böyle havaları seviyordum, hayatımla aynı havayı veriyordu bana.

Uçuşan perdeyi seyrederken düşündüğüm şeyker yüzünden aptal aptal sırıtıyordum. Son bir ayda o kadar değişmiştim, o kadar farklı duygular tatmıştım ki; bunları yaşayan kişi gerçekten ben miyim diye sorgulamıştım çoğu zaman. Kendimi tutmayı bıraktığım günden itibaren o kadar iyi gidiyordu ki her şey, bir şey olacak, ve yine eski hâlime dönmek zorunda kalacağım diye içim içimi yiyordu. Eski hâlime dönmemin tek bir şartı vardı ki o da Taehyung'un hayatımdan temelli çıkması oluyordu.

Ona bu kadar bağlanırken aklım nerdeydi bilmiyorum ama olmuştu bir kere. Yavaş yavaş, son derece sabırlı bir şekilde ele geçirmişti beni. Ondan önce şarkı sözleri ve kendi kendimi aşağılama cümleleri ile yankılanan boş zihnimin her bir köşesinde yeşillikler filizlenmiş gibi hissediyordum günlerdir.

Taehyung öyle çiçek, kelebek, gökkuşağı havası veren biri değildi asla. Benimle her ne kadar 'sert çocuk havası vermeye çalışıyorsun.' diye dalga geçse de aynısını o da yapıyordu. Boğazlı kazaklarının üstüne giydiği siyah kot ve deri ceketleri, hafif yırtık kotlarının altına giydiği deri botları ya da eskimiş converseleri vardı onun. Bazense gümüş yüzükler takar ve zaten güzel olan ellerini başlı başına bir sanat eseri hâline getirirdi. Gözlerimi zor çekerdim üstünden o zamanlar.

Tüm bu düşünceler kalbimin ritminin değişmesine sebep olurken sağ elimi göğsüme bastırdım çıkacakmış gibi olan kalbimi sakinleştirmek için. Bu sırada şiddetli bir şimşek daha çaktı.

Ardından yatağın yanındaki çalışma masasının üstünde duran karışmış, eski kablolu kulaklığa ulaştım tek hamlede. Her seferinde olduğu gibi yine nasıl bu kadar karıştığına saydırırken çözdüm bağlarını ve telefonuma taktım. Hangi şarkının çaldığını umursamadım pek. Zaten yıllardır aynı listeyi dinlerdim ben. Yeni şeylere açık değildim pek.

O listeden en son yarım kalan şarkıyı başlattım tekrar ve son seviyeye kadar yükselttim sesi. Aksi takdirde bu şimşek sesleri eşliğinde uykuya dalabilme ihtimalim birden sıfıra kadar düşüyordu. Çok az bir zaman geçti, gerçekten çok az çünkü yarım kalan şarkı henüz bitmişti ki yarım açık olan kapım tamamen açıldı yavaşça.

cardigan, tkWhere stories live. Discover now