35.BÖLÜM "ÖLÜM ORUCU II"

3.5K 280 474
                                    

Merhaba! Bölümü gününde yayımlayamadığım için senden özür diliyorum. Benim değil ama annemin hassas sağlığı ne yazık ki hayatımı sekteye uğrattı. Bu durumu anlayışla karşılayacağını umuyorum.

Ve bölüme geçmeden önce, Atilla'nın modelini değiştirdiğimi söylemek istiyorum. Bundan sonra Atilla davamızı Kıvanç Tatlıtuğ'un çıtır yüzü üstlenecek. 🔥

 🔥

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı es geçme

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.




Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı es geçme. Düşüncelerini okumayı seviyorum. Benim en büyük motivasyonumsun.


35: "ÖLÜM ORUCU II"

-





Güneş'in tepede doğduğu, aynı zamanda yeryüzüne düşen aydın ışınlarının kapalı cezaevi duvarlarından ötesine temas etmediği belalı bir sabahtı. İçerisi fevkalade dumanlıydı. Dahası kasvetli ve çığlıklıydı. Sanki ölmekte olan kurtuluş ümidinin kan sızıntısı, mahkûmların boğazına zehir yudumları gibi diziliyordu.

Korkudan nüksedilen fısıltılara sırtı dönük duran Atilla'nın gözleri yumulu duruyordu. Uyumak istiyordu. Belki yedi saniyelik bir rüyanın aldatmacasına kanmak ve dünya dertlerinden arınmak; ama bunların hiçbirini yapamıyordu. Zira beyni kemiriliyormuş gibi hissediyordu. Bir ses, beynini saran damarların içine ve dışına iltihap gibi yayılıyordu.

"Bak," diyordu, o kötülük sahibi sesin zifiri fısıltısı. "Türlü eğitimlere tabi tutuldun, türlü operasyonlardan sağ salim kurtuldun. Çünkü kendine duyduğun inanç daima göğsünün pusulası oldu. Şimdi o inanç, senin ölüm fermanın olarak kalbine damgalanmayacak mı sanıyorsun? Bu yerden kurtulamayacaksın. Bu karanlıktan kaçamayacaksın. Gözlerin aydınlığa erişmediği her dakikada sen kaderine lanet yağdıracaksın."

Kanına sızan iltihabın akıntısı şakaklarına vuruyordu.

Şiddeti ölçülemez bir acının vurgusu tüm kafatasında baskılanıyordu.

"Sen bir askerdin," diye kötülük saçmaya devam ediyordu, fısıltılar. "Dağlarda yargının fedaisiydin. Mehmetçiğin ta kendisiydin. Hatırla, Atilla. Hatırla. O geceyi hatırla. Dağın yüksek engebesinde bir başınaydın. Dışarısı öyle çok soğuk ve öyle çok karanlıktı ki, canları sana emanet olan yedi askerinle birlikte sahipsiz bir karakolun viran çatısı altına sığınmak zorunda kalmıştın. Mühimmatın yoktu. Yanında pişirecek aşın, mideye indirecek bir lokma ekmeğin kırıntısı dahi yoktu. Şafak söktü sökecekti. Gökyüzünde dalgalanan kanlı ayın kızıllığını örten güneşin sarılığı mihrakta hafifçe rengini bırakırken, boyunlarındaki haç kolyeleriyle karakolun etrafını teröristler kuşattığında ve karakolun üstüne açılan mermi yağmurunda üç askerinin şehit düştüğüne tanık olduğunda, sen değil miydin ölmek pahasına teröristlerin üstüne giden? Şimdi niye bu yerde, bu teröristlerin arasındasın?"

ÖLDÜR ya da SEVWhere stories live. Discover now