38.BÖLÜM "ÜÇ MAVZER PATLAMASI"

3.6K 316 496
                                    

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Acılarımızın bir gün dinmesi ümidiyle...



38: "ÜÇ MAVZER PATLAMASI"

-


22:45, 28 Kasım 2020

İstanbul


Mevlana der ki; Mum olmak kolay değil, ışığı saçmak için önce yanmak gerek.

Kayaları aşındıran hırçın suyun bile bir noktada durulması gerek.

Akşamın alacalı karanlığında çizmelerimin sivri topuğu kaldırım taşında birikmiş su birikintisine batıp çıkarken, ben düşünüyordum, ne vakit dinginleşeceğimi ve içimde sızısı hiç dinmeyen yaranın ne zaman kabuk bağlayacağını. Sanıyordum ki bu yaranın dermanı ne bir çiçeğin özünde, ne bir doktorun ilminde, ne de bir ilahi gücün kudretindeydi. Bu yara öyle bir yaraydı ki, yarayı açan kişi tarafından ateş kusuyor, kan sızdırıyor, organlarımın tamamına bir iltihap gibi işliyordu. Oysa bir yaranın oluşmasının ve yok olmasının bile belirli bir süresi vardır; benimkinin yoktu. Öyle yoktu ki hem de, artık onu sahipleniyordum. Onun sızıyla ömrümün son anına dek yaşayacağımı kabulleniyordum. Bu bir yenilgiydi ve ben yenilgime kucak açıyordum.

"Sevgilim," diye fısıldadım içimden, içimin ahengi karanlıkta boğuldu, tüm renkler rengini kaybetti. "Bugün de yoksun. Yarın da olmayacaksın. Biliyorum, hiç göremeyeceğim seni. Öyle hiç göremeyeceğim ki, aslında seni görememekten çok hiç kelimesindeki ihtimalin yokluğu beni bir acı serabıyla terbiye ediyor. Ah benim canımın yongası, neredesin? Neredesin..."

Başımdan aşağı yağmur damlaları dökülüyordu. Yanımda Rahşan vardı. Bir karış mesafe uzaklığımda yanımda yürüyordu ve elinde tuttuğu şemsiyeyi ikimize doğrultuyordu. Kaçamak bakışlarımı onun suratında gezdirirken, yüzündeki mimiklere hükmeden ifadesizliğin seyri benim de yüzüme sıçradı ve ikimizi aynı bilinmezliğe mahsur etti. Cebinden sigara paketini çıkartırken sessizdi. Tıpkı bu akşam onunla dışarı çıktığımdaki gibi, o anda da sessizdi. Yapısı gereği konuşmayı pek sevmezdi ama benim yanımdayken sessizliğe gömülmesi sık rastlanan bir olay değildi.

Havanın soğuk kusan yapısı gereği kuruluğa soyunmuş dudaklarıyla paketten çıkardığı sigaranın ağzını kıstırdığında, Rahşan yüzüme bakmadan sigara paketini bana uzattı. Paketin içinden bir sigarayı kendim için aldım ve sigaranın ağzını dudağımın orta yatağına yerleştirdim. Mihrimah'ı doğurduktan sonra kendimi her anlamda eksik hissetmeye başlamıştım. Atilla'nın yokluğu ile kızıma yetersiz geliyorum düşüncesi beni bir bunalıma sokmuştu, ben de çareyi sigara içmekte bulmuştum. Öte yandan sigarayı içmek ve içime aşırdığım dumanlı soluklar neticesinde tadına eriştiğim tütünün acılığı bana Atilla'yı hatırlatır olmuştu. O da çok severdi sigara içmeyi. Nefesinin zarif dokusunda, sigaranın acımtırak dokusu kendi ahengini oluştururdu ve beni öptüğü zamanlarda o ahengin içinde kaybolurdum. Yaşamayı hissederdim, ben. Yaşamanın ne denli kıymetli bir rüya olduğunu anlardım. Şimdi sigara içiyorsam, bu biraz da Atilla'nın bana yaşattığı hisleri unutmamak içindi. Onu unutmak istemiyordum. Onu, anılarımın her parçasında yaşatmak istiyordum.

ÖLDÜR ya da SEVWhere stories live. Discover now