11-Cafe

949 100 21
                                    

(5 gün sonra)

Minho'nun beni dışarı çıkartma çabalarına direnmeye çalışıyordum. Hareket edebiliyorum, ağrım falan yok diye hemen beni dışarı çıkartmak istemişti.

"Jisung, o ortamı görmeni istiyorum. Hadi, çıkalım. Lütfenn." Göz devirdim.

"Ama ben görmek istemiyorum Minho, istemiyorum." Dudaklarını büzmüştü.

"Ama lütfen. Ya tamam Changlara da söylerim arkadaşlarınla da görüştürürüm seni." Arkadaşlarımdan bahsedince birden gözlerim parlamıştı.

"Arkadaşlarım mı?" Kafasını olumlu anlamda salladı. "Tamam, çıkalım dışarı." Gülümsemiş ve arkamdaki dolabı göstermişti.

"Arkandaki dolaptan istediğin her şeyi giyebilirsin. Hazırlan, ben içeride bekliyorum." Odadan çıkıp arkasından kapıyı kapattığında hızla dolabın kapağını açtım.

"Oha, bunlar ne?" Dolabın yarısı bazıları pelerinli olan, değişik kıyafetlerle doluyken diğer yarısı ise çoğunlukla normal insan kıyafetleriyle doluydu. Sizce ben hangisini giydim? Tabii ki normal insan kıyafetine benzeyenleri.

Aralarından kot pantolon ve boğazlı bir kazak alıp giydim. Sonra da odadan çıktım. Salona gittiğimde bir kitap okuyarak beni beklediğini görmüştüm. Kapıda belirdiğimde bana bakıp gülümsemişti.

"Hazır mısın?" Kafamı olumlu anlamda salladım. Kitabı masaya koyup yanıma geldi ve belime yürümem için dokundu.

"Kırarım o elini." Kıkırdamıştı. "Gülme, ciddiyim."

"Tabii canım, kırarsın." Omzuna yumruk attım.

"Sen çok konuşma da diğerlerine haber ver."

"Verdim bile. Bizi bekliyorlar." Tek kaşımı havaya kaldırdım.

"Ne kadar hızlılar ya." Kafasını olumlu anlamda salladı ve parmağını şıklattı. Dünya birden dönünce korkuyla kolunu tuttum.

"Alış buna." Cafe gibi bir yere geldiğimizde etrafıma bakmıştım. Karşımda Chan hyung ve diğerlerini gördüğümde koşarak onlara sarılmıştım.

"Sizi çok merak ettim!" Arkadan Minho'nun gülüşünü duymuştum.

"Biz de seni be Hanji." İyice hasret giderdikten sonra ayrılmıştık. 5 dk önce sesli olan yerde bir anda çıt çıkmamaya başladığında şaşkınca arkamı döndüm. Minho'nun sinirle bir çocuğa, çocuğun da sırıtarak bana baktığını görmüştüm. Herkes bize bakıyordu. Çocuk bana yaklaşmaya başlayınca önüme Minho geçmişti.

"Siktir git Woojin. Rahat bırak onu."

"Vay vay vay. Lee Know hem evden çıkmış, hem de manita yapmış."

"Sabah sabah hiç çekemem seni. Git başımdan." Woojin denen çocuk kafasını yana eğdi.

"Ben zaten seninle konuşmayacağım. Arkandaki güzellik ile konuşacağım." Minho arkasında yumruk yaptığı elini daha çok sıktığında elimi elinin üstüne koydum.

"İzin vermiyorum. Uza şimdi." Woojin denen çocuk Minho'ya bir adım yaklaştığında korkuyla onlara bakmıştım. "Chang, onu götür buradan."

"Kimi? Beni mi?" Konuştuğumda birbirine sinirle bakan ikili bana dönmüştü.

"Sesi de hoşmuş."

"Sen sesini bir kes. Chang, sana onu götür dedim."

"Gitmeyeceğim." Minho derin bir nefes alıp gözlerini kapattı.

"Sana fikrini soran olmadı küçük. Git dedim, gideceksin." Benimle öyle konuşması beni sinirlendirmişti.

"Gitmeyeceğim dedim, gitmeyeceğim."

"İstersen o kaba hıyarı bırakıp benim gibi biri ile birlikte olabilirsin." İç çektim.

"Woojin kes sesini! Jisung, hadi canım. Siz çıkın, ben geleceğim."

"Vay, Jisung demek. Güzel isim." Ya dayak yiyeceksin zaten, neden uzatıyorsun ki? Sussan sakinleşecek zaten.

"Tamam, çıkıyorum." Diğerlerine geri döndüğümde beni de alıp oradan çıktılar. Oranın kapısında bekliyorduk. İçeride olan hiçbir ses duyulmuyordu. "İçeride ne yapıyorlardır sizce?"

"Minho Woojin'i tekme tokat dövüyordur."

"Bence de."

"Katılıyorum."

"Artı bir."

"Hanji, sen alışabildin mi ona?" Omuz silktim.

"Bilmem. Ama galiba alıştım." Felix kulağıma eğildi.

"Ben çok pis hoşlanmaya başladım bu heriften. İki gecedir benim yanımda da uyuyor." Göz devirdim.

"Senden de bu beklenirdi zaten." Dil çıkardı.

"Çok konuşma sen. Hanji bak, seninki geliyor." Kapıya baktığımda kaşı patlamış bir şekilde yanımıza gelen Minho'yu görmüştüm. Hızla yanına gidip kaşına bakmıştım.

"Off. Ne vardı da kavga ettin ki? Kanıyor."

"Sen bir de karşı tarafı gör."

"Tahmin edebiliyorum. Biri bana sağlık çantası verebilir mi?" Chang denen şahsiyet parmağını şıklatıp elinde beliren sağlık çantasını bana uzatmıştı. Onu alıp Minho'yu yandaki banka oturttum ve kaşındaki yaraya ilk pansuman yaptım sonra da bant yapıştırdım. "Daha iyi mi şimdi." Kafasını olumlu anlamda salladı.

"Evet. Ama öpsen çok daha iyi olur." Göz devirdim ve çantayı Chang'a geri uzatıp banktan kalktım.

"Ee, şimdi ne yapıyoruz?"

"Cadılardan uzak bir yere gidiyoruz."

"Yani insanlar evrenine."

"Hayır. Birimizin evine de gidebiliriz." Mantıklı.

"Hyunjin'in evine mesela."

"Hayır, Seung'un evine."

"Ben ilk seninkini söyledim."

"Sonra da ben seninkini söyledim."

"Bir susun ya. Tamam, bize gideriz." Minho konuştuğunda kafamı iki yana salladım. Bana bakıp tek kaşını kaldırdı. "Neden?" Omuz silktim. "Bize değil Changlara gidiyoruz."

"Tamam be. Bana gideriz." Minho'nun parmağını şıklatmasıyla kendimi yabancı bir evde bulmuştum. Diğerleri de evde belirmişlerdi. Ah, buna asla alışamayacağım.

____________________________________

Yazarınızın uykusu yok ama uyumak zorunda










Human To Witch / Minsung Where stories live. Discover now