Bölüm İki: Meltem Rüzgarları

95 68 0
                                    

Gökyüzünü izliyor, görebildiğim bütün bulutları sayıyordum. Eskiden çok daha fazla bulut görürdüm. Parça, parça birbirinden güzel bulutlar, gün geçtikçe azalıyorlar mı, anlayamazdım.

Meltem ile bir anlaşma yapmıştık. Anlaşmamıza göre ilk, kaybettiği parayı sonrasında ise Alaca'yı bulacaktık. Ama o, parayı aramak yerine gökyüzünü izlemeyi tercih ediyordu. Bunu neden yaptığını sorduğumda ise susmamı ve yanına gelip, onunla beraber bulutları izlememi söylemişti.

Çok garip bir kızdı. Konuşmayı çok sevmiyor ve her söylediğime sinirli bir tavırla cevap veriyordu. Gece yorgun olduğumuzdan biraz uyumuş, kısa uykumuzun ardından ise açık alana oturmuştuk. 

Sonunda bulutları izlemekten sıkıldığımda oturduğumuz yerden ayağa kalktım.
"Ben sıkıldım. Paranı bulmana yardım edeceğim ama sen bulmak istemiyor gibisin. Eğer öyleyse söyle de, vaktimi boşa harcamayayım. Ayrıca acıktım."

Söylediklerimi duymamış mıydı yoksa duymazdan mı gelmişti, bilmiyordum. Ama cevap vermedi. Bu durum benim canımı sıkmaya başlamıştı. "Cevap vermeyeceksen gidiyorum. Anlaşma iptal."

Kafasını bulutlardan aşağı indirip, yüzüme baktı ve yüzümdeki her zerreyi uzun bir şekilde inceledi. Ben de onu inceledim. Yüzü çok güzeldi. Esmer teni ve siyah saçlarının uyumu, 6 yaşında televizyonda gördüğüm modelleri andırıyordu.

Cevap vermek üzere ağzını açmıştı ki, son anda vazgeçmiş gibi durdu. Hiç konuşmadı.
Bir sıkıntısı olduğu belliydi. Fakat ona bunu soramazdım, arkadaş bile değildik.

"Peki, ben gidiyorum." Arkamı dönüp sert adımlarla uzaklaşacağım sırada, geriden gelen sesini duydum.
"Ben de acıktım. Param var, istersen bir şeyler yiyebiliriz."

Sadece acıktığımı söylediğim cümleye yanıt vermesi beni kızdırmıştı.

"Hırsızsın sen. O paranın senin olduğu ne malum?"
Ona hırsız demek, ağır hissettirse bile gerçek buydu.

"Evet hırsızım. Hatta bu parayı da bir adamdan çaldım."
Hırsız olduğunu açıkça söylemesi beni dehşete düşürmüştü. Hiç hoş değildi.

"Al işte parayı çalmışsın. Çalıntı parayla karnımı doyuracak biri değilim. Ayrıca anlaşmamız iptal oldu, ben gidiyorum." Dedikten sonra sinirli adımlarla yürümeye başladım. Sonra bir şey fark ettim ve durdum.

"Hey! Hani paranı kaybetmiştin? Paran varmış, niye yalan söyledin?"
Parası vardı ve kaybetmiş gibi davranmıştı.

"Bu para ancak iki ekmek, birde süt almaya yeter akıllım. Benim kaybettiğim para çok daha fazla ve bunlar da cebimde kalan son bozukluklar."

Kaybettiği paranın miktarını merak etmiştim. Ama öğrenmek istemiyordum.
Söylediklerinden sonra yürümeye devam ettim. Belli ki bana yardım etmeye ya da parasını aramaya niyeti yoktu.

"Alaca'nın nerede yaşadığını biliyorum!"

Bunu duymak, olduğum yerde kalmama sebep oldu. Alaca'nın nerede olduğunu biliyordu. Yavaş adımlarla arkama döndüm ve kaşlarımı kaldırdım.

"Nerede yaşıyor?" Yalan söyleyip, söylemediğini anlamak ister gibi mimiklerine baktım. Yüz ifadesinde durgunluktan başka bir şey yoktu. Olsa da zaten bir şey anlamayacaktım. Açık ve net bir şekilde biliyordum.

Saçlarını kulaklarının arkasına atarken, sorumu tekrar yanıtsız bırakacağından korkuyordum. Lakin öyle olmadı. Kurumuş dudaklarını araladı.
"Önce anlaşmanın ilk adımını gerçekleştirelim. Paramı bulalım ve ben de seni onun yanına götüreyim." Ona güvenmek isterdim ama hırsız ve tekinsiz biri gibi göründüğünden bunu yapıp yapamayacağım hakkında bir fikirde emin olamıyordum.

PAYİDARI ARAMAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin