Bölüm Dokuz: Ölmek ve Öldürmek

31 19 2
                                    

Berçem ölüyordu. Biz koşabildiğimiz kadar hızlı koşmaya çalışıyorduk. Meltem ne olduğunu anlatmamıştı çünkü vakit yoktu. Hemen eve varmalıydık.

Koşmak.
Daha önce eve hızlı varmak için koşmuştum. Eğlenmek için koşmuştum. Hatta bazenleri sadece koşmak için koşmuştum. Ama daha önce kimsenin ölümü için koşmamıştım. Şimdiyse, Berçem için koşuyordum.
Ölümüne, bir ölüme koşuyordum.

Alacayla ormana giderken bu kadar fazla yürüdüğümüzü fark etmemiştim. O kadar çok yürümüşüz ki, yol bitmiyordu. Ağaç ev uzaktan dahi görünmüyordu.
Yorulmuştuk, nefes nefese kalmış bir şekilde gidiyorduk. Sonunda dayanamadım ve durdum. "Sanırım bayılacağım, lütfen biraz duralım."

Beni dinleyip durduklarında, Alaca'nın kızarmış yüzüne baktım. Kızarmış yüzüyle bile çok tatlıydı. Eşsiz bir yüze sahipti.

Sadece biraz dinlenmek istemiştik ve Meltem durumu tamamen bozmaya kararlı gibi konuşmaya başlamıştı,"Berçem'e bir şey olursa Doruk beni affetmez. Sırf gitmesini istedim diye oldu bütün bunlar. Kalkın gidelim."

Tek derdi, Doruk'un onu affedip affetmeyeceğiydi. Berçem'e bir şey olmamasını, sadece Doruk onu affetsin diye istiyordu.
Bencildi ama bunu dile getirmek istemedim.

"Tamam, hadi gidelim." Dedim ve cebimden çıkardığım bir peçete parçasını, ter içinde kalmış Alaca'ya uzattım. O narince yüzünü sildi ve yola devam ettik.
İşte simdi ev görünüyordu. Ormanın derinliklerindeki, güzel ağaç evimiz orada tüm ihtişamıyla duruyordu.
Fazla güzel ve özenli yapılmış gibiydi. Dedesi, babası ve Doruk kim bilir bu ev için kaç yıl uğraşmıştı...

Alaca'nın anlattığı, yani Doruk'un yaşadıkları aklıma gelince zihnim derinlere doğru gitti. Yaşadığım eski kötü anılar canlandı ve dengemi kaybedip yere doğru düştüm.

Yere düştüğüm anda gözlerim simsiyah bir karanlığa doğru gömüldü. Gözlerim uzun bir süre kararınca, göz pınarlarımdan serin damlaların düştüğünü fark etmiştim. İstemsizce oluyordu ve buna neyin sebep olduğunu anlayamıyordum.

Gözlerim açtım ve ormanda değil, kapkaranlık bir alanda uyandım.
Bu sefer uyanık yaşıyordum tüm bunları. İlk önce etrafa, simsiyah olan bir hiçliğe doğru baktım. Sonra üstüme ağır bir yük bindi ve sanki beynimi delecek gibi bir iz biraktı içimde.

Ardından en kötüsü oldu.
Karanlık daraldı ve beni kapana kıstırdı. Hareket dahi edemeden öylece durdum. Ağladım, bağırdım. Tüm gücümü kullanmaya çalıştım ama olmadı.

Bir süre sonra bazı şeyler belirdi etrafımda. İlk bakışta bunların ne olduğunu anlayamadım.
İkinci kere baktığımdaysa çok net bir şekilde görebiliyordum. Bu şeylerin hepsi bendim. Benden onlarca belki de yüzlerce vardı. Hepsi bendim ama aynı zamanda değildim de. Ağladım, bağırdım, çağırdım. Ne bir duyan oldu, ne de bir gören...

Gözlerimi sımsıkı kapattım. Kendime bütün bunların geçeceğini söyledim. Ve bir ses duydum. Biraz kesikti ama anlayabiliyordum.

"Ne oldu, iyi misin?"
"Lütfen aç gözlerini ve sakinleş."

Alaca ve Meltem konuşuyordu. Yanı başımda, gözlerimi açmamı ve uyanmamı bekliyorlardı. Ne kadar istesemde açamıyordum gözlerimi, bakamıyordum yüzlerine. Oysaki açık sandığım gözlerim kapalı, kapalı sandığım zihnim açıktı. Ağrımaya başlayan başım canımı yakarken, buna daha fazla dayanamadım.

Drin bir nefes aldım ve tüm gücümü kullanıp gözlerimi açtım. Gözlerimden ne bir yaş akmıştı, ne de boğazım bağırmışım gibi yanmıştı. Bu yaşadığım gerçek dışı olay olmadan önceki gibiydim.

PAYİDARI ARAMAKWhere stories live. Discover now