30 / final

2.2K 218 131
                                    

Hayatım boyunca zıtlıkların ve negatif şeylerin hayatımda olmaması için çabaladım ve bunları iyi ve güzel şeylere dönüştürmeye çalıştım. Düşman edinmekten korkardım aslında korkmak da değil, bu düşünce beni rahatsız ederdi sadece. Negatif şeyler rahatsız ediciydi ve okul hayatım negatifliğin ta kendisine dönüşmeye başladığında böyle şeylere gerçekten de hiç katlanamadığımı fark ettim. Belki bunu kaçmak olarak yorumlayacaksınız ama okul değiştirdim. Benim için kaçmak değil, kendimi özgür bırakmaktı bu. Sonra burada da negatif birini buldum. Sanırım negatifleri kendime çekme gibi bir huyum var. Kang Taehyun, yüzüne iki saniye bakıldığında negatifliğin sizi ele geçirmesini sağlayan biriydi. Yanındayken gerilir, ne söyleyeceğinizi kestiremezdiniz. Konuları hızlı atlardı ve kafa karışıklığı yaratırdı. Benim tam tersimdi ve birbirimizle alakamız bile yoktu. Artık var.

Başlarda sadece ortamı yumuşatmak ve aramızdaki gerginlik yaratan duvarı kaldırmak istemiştim. İyi biri olduğunu biliyordum ve korkmamam gerektiğini de öyle. Çevresindekilerin söylediğinin aksine korkulacak biri değildi o. Sevgiden kaçan çünkü sevmekten ve kaybetmekten korkan biriydi. Kendine duvar örer ve insanları uzağında tutardı. Bunları bana hiç söylemedi tabii, bunlar sadece benim gördüklerim. Motora binmeyi seven, kız kardeşine çok değer veren ve arkadaşlarını her şeyin önünde tutan biriydi. Güzel bir gülüşü vardı ve gözleri galaksi gibiydi.

Saçları çok güzeldi ve siyah en çok onda güzel görünürdü. Gece yarısı yağan yağmurlar gibiydi, rahatlatıcı, ürkütücü ve iyileştirici.

Nasıl bu duruma geldik bilmiyorum. Nasıl ona teslim olduğumu, kendimi nasıl her saniye onun yanında bulduğumu, nasıl her şeyim olduğunu ve kalbimin dört odacığını da nasıl doldurabildiğini inanın bilmiyorum. Denizde yüzmek gibiydi onunla olmak. Kendimi dalgalara ve suya teslim ettikçe ilerledim ve en sonunda kendimi onunla buldum. Sadece iyi anlaşmak için konuşmaya çalıştığım çocuğun şimdilerde her şeyim haline geleceğini söyleseler inanmazdım. Ben birilerinin beni gerçekten seveceğine de inanmazdım ama oluyormuş. Taehyun sevebiliyormuş beni. Dünyanın en özel şeyiymişim gibi bakabiliyormuş gözlerimin içine. Oluyormuş, insan aynaya bakmak istemediği bir anda onun için ayna olacak birilerini bulabiliyormuş.

"Ne zaman uyandın?" Saçları burnumu gıdıkladığında kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Güzeldi...fazlasıyla. "Çok olmadı." Kolları boynuma ve belime sarılıydı. Tutuşunu gevşetti ve rahat etmem için geri çekilecekken benim izin vermemem yüzünden eski pozisyonuna döndü. Gülümsüyordu.

"Ben de burayı iyice kendi evim belledim." dedi kendi kendine gülerken. "Burası senin de evin zaten." dedim ben de gülerek. Kafasını salladı ve saçlarıma bir öpücük bıraktı. "Sen nereye gidersen git orası benim evim olur zaten." dediğinde bakışlarımız kesişti. Nasıl yapıyor bilmiyorum ama her söylediği kalbimi tepetaklak ediyor.

"Biraz daha oyalanırsak Yeonjun hyung başımızın etini yiyecek." dedim gülmeye devam ederken. "Sky uyanmış mı?" kafamı salladım. "Tamam o zaman, kalkıp bir şeyler yiyelim ve sonra hastaneye geçelim tamam mı?"
"Tamam." bir kez daha saçlarımı öptü ve gülümseyerek yataktan kalktı. Ardından yere rastgele fırlattığı giysilerini topladı ve teker teker giydi.

"Aşağı iniyorum, çok geç kalma ve kalk."

Gözüm üstünde der gibi eliyle işaret yaptığında şakayla gözlerimi devirdim ve odadan çıkışını izledim. Kalkmalıyım. Kalkmalıyım...beş dakika sonra?

On?

On beş?

"Beomgyu kalk dedim!"

Kalkıyorum.

**

it kopuklar

mark: ulan haerin su grubun adını degistirip durma karısıyo kafam

stacy's brother • taegyuWhere stories live. Discover now