Bay Park bunu dememi beklemiyor, şaşırmışa benziyordu.
"Güzel tahmin. Lütfen benimle gelin"
Bay Park elini şıklattığında, bulunduğumuz açık olan alanda bir kapı belirmişti. Ah gerçekten mi? Kapılardan korkmaya başlıyorum...
Bay Park kapının kulubunu yavaşça aşağı indirerek kapıyı araladı. Kapıdan geçtiğinde yok olmuştu... evet yok olmuştu.
İtiraz etmeden Bay Park'ın peşinden gittim. Şaşkınlıkla etrafa bakınırken Bay Park konuştu.
"Lütfen, Hangisi sizin için en uygunuysa onu seçin Prens Lee"
Adeta ışınlanmış gibi bir şey olmuştuk. Gerçi bu saraya da gelirken boyutlar arası geçiş yaptığımız için pek şaşırmamalıydım.
Altın cevheri ile kaplanmış sandıkların içinde ki kılıçlarda göz gezdirmeye başlamıştım.
Bay Park benden bir tanesini seçmemi söylemişti.
Hepsi sıradan kılıçlar gibi gözüksede benim gözlerim kapalı olan sandığa kaymıştı. Bay Park başka bir şeyle ilgilenirken, sanki sandığın içindekini almam için beni zorluyordu.
Sandığı açtığımda muazzam görüntüyle karşı karşıya gelmiştim. "Güzel bir zevkiniz var fakat onu maalesef alamazsınız Prens Lee"
Bay Park hafifte olsa küçümseyerek konuştuğunda büyülenmiş gibi elim kılıca uzanmıştı.
"Onu kaldıramazsınız Prens Lee boşuna uğraşmayın. Onu şuana kadar kaldırabilen olmadı Arthur'un kılıcı gibi düşünün. Saf elementlerden yapılmıştır. Henüz büyü gücünüz bile yok hareket dahi ettireme-"
Kılıcı elime aldığımda Bay Park sessizliğe büründü.
Kılıc mor ışıklar saçarken bir anlığına korkmuş, yine de elimden bırakamamıştım onu.
"Nasıl? Nasıl olabilir böyle bir şey"
Kaşlarımı havalandırdım ve konuştum "Neden olmasın? Neyse ben sanırım -iç güdülerime güvenerek- bunu seçtim."
Bay Park şaşkınlığını gizleyip beni onayladı. "Siz nasıl isterseniz efendim"
Kapıdan tekrar geçtiğimizde rahat hareket edebileceğimiz açık alana gelmiştik.
Üstümüz kapalıda olsa kılıçları rahatlıkla savurabiliyorduk.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
