23.52

20 9 3
                                    

Selamlarr! Uzun bir bölümle karşınızdayım. Bu bölüm ipler biraz karışıyor. Keyifli okumalar dilerim, :d <3

*

 "Şimdi anladın mı aslında o kolyeyi kimin sana hediye ettiğini," dedi hafif sinirli bir edayla. Ona bakmamaya ısrarcı olan kadının kolunu hâlâ okşamaya devam ediyordu. Gemma'nın gözünden bir damla yaş yatağa düştü. Ağlamasının sebebi öpüşme değildi. Kocasına ihanet edişiydi. Onun verdiği sonsuz değerin kıymetini bilemeyip daha evlenmeden onu kandırmasıydı. Acı içinde kıvranırken aklından geçenleri susturamıyordu. Bazen her şey çok yavaş ve tek bir ana odaklıyken bazen de o kadar hızlı geçiyordu ki düşüncelerini susturmakta zorlanıyordu. Midesini söküp atmak istiyordu artık. Kıvranışları daha da artmıştı. Kendine üzüldü. Çünkü her ne kadar bu durumdan kurtulmak istese de hak ettiğini düşünüyordu. Kendi cezasını kendisi veriyordu. Gemma zorlada olsa başını saatte yana çevirdi. Artık 23.52'idi. Gülümsemeye zorladı kendini. Az kalmıştı. Az kalmıştı. Az... Çok az! Daha fazla kendini tutamayarak öğürürcesine bağırdı. Eliyle ağzını kapattı. Kesik kesik olan nefesleri daha da hızlanmaya başlamıştı. İçinden bir şeylerin düğümlendiğini ve son noktaya ulaşana kadar durmayacağını hissediyordu. Daralmaya başladığından göğüs kafesini ortadan yarmak istedi. Daha rahat ve daha temiz havanın ciğerlerine ulaşmasını şu an her şeyden daha çok arzuluyordu. Büyük ve şiddetli kramp tekrardan bir bıçak gibi saplandığında gözleri fal taşı misali açıldı. Dişlerini sıkarak boğazını yararcasına bağırdı. Canı çok yanıyordu ama sesinin dikkat çekici bir acıyla ince duvarlardan dışarı çıktığını bildiği için eliyle ağzını kapattı. Gözlerinde biriken yaşlar görme açısını zayıflatıyordu. Hiçbir şey net değildi. Giderek uzayan duvarlar midesini bulandırmaya başlarken bir kez daha saplanan krampla haykırdı. Bu sefer eli ağzında olduğu için daha boğuk çıkmıştı sesi. Yan odalarından birinde aniden açılan kapının sesini duydu. Saatler önceki adamın olduğunu tahmin ederken gözlerindeki yaşlar birer birer yanağından aktı. Kapısı tıklatıldı. "Hanımefendi, iyi misiniz?"

Adama cevap vermek istedi ancak kasları öyle bir kasılarak tepki gösterdi ki dilini ısırarak çenesi bir müddet kenetlendi. Vücudu ufak kasılmalar ve hafif titremelerle reaksiyon gösteriyordu. Bu kasılma tepkileri bir dakika içerisinde üç kere olmuştu. Kolu kendini atarken yanından ayrılmayan kişi elini tuttu. Dikkati o yöne çekildiğinde yeşil gözler keyifli bir işveyle bakıyordu. "Derin bir nefes al... Sakin ol..."

"Git!"

"Efendim?" diye sordu dışarıdaki adam. "Hanımefendi, iyi olduğunuza emin misiniz?"

Yanındaki adam Gemma'nın terlemiş alnındaki saçları geriye attırdı ve "Hâlâ çok güzelsin." dedi fısıltıyla.

"Defol!" dedi Gemma kıvranarak. Onun burada olması sinirlerini bozuyordu. Ona kıkırdayarak gülen adam masanın önündeki sandalyeye oturdu.

"Ş..." dedi masanın önündeki sandalyede pozisyon değiştirerek. "Kendini yorma. Ben değil, yaşlı adam cevap bekliyor."

Kapı bir kez daha çaldı. Herhangi bir ses veremedi Gemma. Kapının ardındaki adamın uzaklaşmaya başlayan tıngırtısını duydu.

"Belki de kendini kurtarabilirdin," dedi adam düşünceli bir pozisyona geçerek boncuk boncuk terlemiş kadına baktı.

"Lütfen..." dedi Gemma fısıltılı bir sesle. Dudakları ve ağzı kupkuruydu. Konuşmak için büyük çaba sarf ettiği belli olarak devam etti. "Lucien lütfen git."

Durmayan gözyaşları daha da şiddetlenmişti. "Yeterince acı verdin... Lütfen!"

Artık konuştuğu sözleri gerçekten söyleyip söylemediğinden emin değildi. Belki ağzının içinde yuvarlıyor belki de hiç söylemiyordu. Ama yine de her ne yapıyorsa beynini çok zorladığı ve karıncalandığını hissediyordu. Ellerini saçlarına attı. Çekeliyordu. Tırnaklarını kafa derisine batırdı çünkü beyni onu o kadar zorluyordu ki çıkartmak istiyordu. Başlayıp kısa kestiği bir çığlık attı.

00.01Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin