thirty two'

47.1K 4.6K 2.4K
                                    

"Efendim."

Jungkook yirmi dakikadır beklediği aramayı sonunda aldığında telefonu açtığı gibi kulağına götürmüş, yatakta iki diz üstü oturur hale gelmişti. Çok heyecanlıydı. Ne işiydi bu birden?

"Rapunzel, sarkıt saçlarını."

Duyduklarıyla afallayıp kalırken gözlerini hızla kırpıştırmıştı. Ne duymuştu o? Sarkıt saçlarını mı? Aklına gelen ilk düşünceyle beraber hızla alt dudağını ısırıp yataktan fırladı ve penceresine koşup açtığı gibi aşağıya baktı.

Taehyung camının aşağısında kulağındaki telefonla gülerek kendisine bakıyordu.

Jungkook da bu manzarayla beraber kendini tutamadan sesli bir nefes vererek gülerken hızla sakinleşip dudaklarını büzmüştü. "Saçlarım o kadar uzun değil ama."

Gülerek evin cephesindeki çıkıntıları inceleyen Taehyung kafasını sallamıştı öylesine. "Sıkıntı yok, prensin her türlü ulaşacak sana. Sen sadece bekle." Telefonu kapatarak cebine koymuş ve çoktan aşağı katın pencere çıkıntısına basarak tırmanmaya başlamıştı.

Jungkook da telefonu kapatıp masasına koyduğu gibi hızla kapıya koşup kilitlemişti. Ailesi bu saatte odasına gelmezdi. Çalmadan da girmezdi içeriye. Abisi arada kendisini sinir etmek için aniden odaya dalmadığı sürece o da gelmezdi. Yine de tedbir almakta fayda vardı. Yoongi abisinin yakaladığı gibi olsun istemiyordu. Ailesinin odaları diğer cephedeydi Taehyung'u görme ihtimalleri de düşüktü ama ihtimaller işte.

Pencereye koştuğu gibi çoktan yukarı çıkmış olan Taehyung'un kollarını tutmuş, onu sırıtarak içeriye çekmişti. Taehyung da iki hamleyle içeriye atladı.

Nefes nefese gülerek alt dudağını ısıran Taehyung, elleri kollarında olan sevgilisine bir adım atmış, bir eliyle belini sararken diğerini arkaya uzatıp pencereyi itmişti. İkili bu hareketle daha da yakınlaşırken kalpleri çok hızlıydı.

"Hoşgeldin."

Jungkook'un cıvıl cıvıl çıkan kısık sesiyle Taehyung daha fazla dayanamazken penceredeki elini de diğerinin yanına getirip ferah kokulu zarif boyna yüzünü gömmüştü. Boynunda burun ucuyla gezintiye çıkan sevgilisinin derin nefeslerini duyarken ellerini Taehyung'un kalın ensesine çıkarıp tenine ve saç uçlarına temas etmişti.

Yabancı değildi. Çekinmiyordu da. Aksine Taehyung'la temas etmek için yanıp tutuşuyordu. Bunca zamandır beklediği buyken, hiç ama hiç çekinmiyordu hele. Kavuşmuş gibi hissediyordu ki gibisi fazla, kavuşmuştu Taehyung'a.

"Prensin senin için koştu ve tırmandı."

Taehyung yüz yüze gelmelerini sağlayarak konuştuğunda Jungkook da tatlıca kıkırdamış, Taehyung ensesindeki dokunuşlarla dudaklarını yalamış ellerini ince belden çekerek deri ceketini çıkarmaya başlamıştı.

Jungkook da bununla beraber pencerenin önüne gidip perdeyi iyice sıyırmış ve odasına daha çok ışık girmesini sağlamıştı. Arkasını döndüğündeyse çoktan sandalyesine bıraktığı ceketiyle yatak başlığına sırtını yaslayıp bacaklarını uzatan, yanını patpatlayan sevgilisini görmüştü.

İçi kıpır kıpırken alt dudağını ısırdı ve Taehyung'un bel hizasının yanına iki diz üstü çöküp elini çekinmeden uyluğuna koydu.

"Koştun mu, yalancı. Arabayla geldin değil mi?"

Taehyung uyluğundaki eliyle dudak içini sertçe kemirirken sırıtmıştı. "Arabayı her ihtimal diğer sokağa koydum. Buraya da koştum, sayılmaz mı?"

Jungkook bununla yeniden kıkırdarken derin bir nefes alıp yutkundu ve bir gazla yine çekinmeden yerinde kıpırdanarak dudaklarını araladı.

"Taehyung, kucağına gelebilir miyim?"

where is ur brother? |taekook ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin