8. bölüm❆

16.8K 915 58
                                    

Ben kötü bir kardeştim.

Kim kardeşini başına geleceklerini bilmesine rağmen onu tek başına dışarı gönderir ki?

Tamam yanında Demir de vardı ama Demir'in değil, Demir'in ve benim onun yanında olmamız gerekiyordu.

Onun sosyal anksiyetesi vardı.

Hemde ileri düzeyde.

Onun anksiyeteyi yendiğini sanmıştım. Bize artık gerilmediğini, korkmadığını söylemişti.

Yalan söylemişti.

Onun fazla üstünde durmamamız, endişelenmememiz için söylemişti.

Aptal kafam! Nasıl inandım ki?

Oturduğum yerde başımı ellerimin arasına alarak ofladım. Herkes uyuyan Denir'in yanındaydı. Ben hariç.

Yüzüne bakamazdım. Onu öylece gömdermemeliydim. Elbette Demir de ona bakabilir, yanında durabilir.

Ama ben onun bir nevi annesiydim.

Her ne kadar üvey annem onu sevse de, o her zaman beni annesi olarak görmüştü.

Gelen sesle Başımı kaldırıp karşımdaki koltukta dinmek bilmeyen gözyaşlarını akıtarak zırlayan kadına baktım.

Sabahtan beri onun hıçkırık seslerini dinliyordum. Ben dinlemekten yoruldum, o hıçkırmaktan yorulmadı yahu!

Ciddi birşey oldu sanmıştım, hatta eğer bilmeseydim 'geçmiş olsun' diyecektim meğer ki kocası sadece parmağını kesmiş.

Kopardı demiyorum, kesti diyorum.

Bakışlarımı hemen ondan çekip deli danalar gibi oradan oraya koşturan hemşirelere baktım.

Ağlayanlardan hep nefret etmişimdir.

Denir istisna tabii.

Doruk'un yanımdan omzuma dokunmasıyla ona baktım. "Şey, Denir seni soruyor." Onu başımla onayladım ve derin bir nefes alarak ayağı kalktım. Doruk'un odaya girmesinden, ben de peşinden odaya girdim. Odaya girdiğim anda herkesin bakışları bana dönerken umursamadım. Çünkü benim bakışlarım başkasının üstündeydi. O da bana bakarken halini görünce yutkundum.

Çok kötü bir haldeydi.

Dolu Gözleri ağlamaktan dolayı kızarmış ve şişmiş, gözaltıları mosmor olmuş, muhtemelen ilaçlar yüzünden nur gibi parlayan yüzü solmuştu.

"Deniz," dedi konuşamadım.

"Neden gelmedin?" Gözünden Bir damla yaş düştü. Uyanalı çok olmuştu galiba. Dayanamayıp Kapının yanında dikilmeyi bırakıp yanına koşup kollarımın arasına aldım onu. Hemen kollarını bana sardı ve yüzünü omzuma gömdü saklamak istercesine.

"Ben bunun için özür dileyemem çünkü özür dilemek birşey değiştirmez. Ama özür dilerim." dedim kısık bir sesle. diğerlerinin duymasını istemiyordum. Uzamış saçlarını öptüm.

"Özür dilem-" onun konuşmasına izin vermedim çünkü bir kelime daha etse daha çok ağlıyacaktı. gözü zaten şişmişti.

"Be...ben çok korktum Deniz," yine konuştuğunda omzumdaki ıslaklıktan gözyaşlarını akıttığını anlayabiliyordum. boğazıma bir yumru oturdu.

"Odadan çıkar mısınız?" Demir odadakileri nazikçe(!) Kovduğunda sonunda üçümüz kalmıştık. Denir bunun rahatlığıyla titreyerek daha sesli ve içli ağlamaya başladı.

"Neden Deniz? Neden benim başıma geliyor bunlar? Neden ben?" Onu kendimden uzaklaştırarak ellerimi yanaklarına koydum ve başparmaklarımla çökmüş gözaltlarını okşadım.

"bunu ben bilemem. Ama şuna inan ki her insan bir zorlukla karşılaşır. her insanın imtihanı farklıdır değil mi?"

"mesela benim imtihanım sizlersiniz." Diye devam ettim Yüzümü buruşturarak. Denir ve Demir de baygın bir halde bana bakarak göz devirdi.

Bugünlük duygusallık kotamızı doldurmuştuk galiba.

Kıkırdayarak Demirin elini tuttuğum gibi onu yatağa oturttum. kollarımı karşımdaki ikiliye ahtapot gibi sardım.
.
.
.

Denir'in hastaneden çıkmasıyla eve gelmiştik. Zaten hastaneye Emel hanım, Levent bey, Ekin ve Doruk gelmişti. Eren ve Aren de Denir ile eve ilk geldiğimizde Denir'in üstüne atlamışlardı resmen.

Çocuk ölüyordu, onlar hala iki ayı gibi çocuğu sarılarak boğmaya çalışıyorlardı resmen.

Allah korusun.

Şu an akşam olmuş, odamda yatağımda uzanmış düşünüyordum. Evet, Odamda. Emel hanım bizim daha fazla misafir odasında kalmamızı istememiş, üçümüze ayrı oda açmıştı.

Misafir odasından bir fark yok aslında aynı rahatlık, aynı konfor.

Bana izin verseler, sadece bu odada yaşayabilirdim de.

Levent bey soyad değişikliği için bizim kimliklerimizi istedi. Bende sorgusuz sualsiz verdim. O adamın soyadını taşımak istemiyordum.

Bir de bizi Aren ve Doruk'un okuduğu koleje yazdıracaktı. O okuldan çekmediğim kalmamıştı. Okuldakilerin de benden çekmediği kalmamıştı. Hem kolej yerine devlet okulunda okumak istemiştik ama Levent bey asla buna izin vermemişti. Neden anlamıyorum, kolej ve devlet okullarının pek bir farkı yoktu. o okulları değiştiren sadece öğrenci tiperiydi.

Herkes hiçbir zaman bizim üçüz olduğumuza imkan veremiyorlardı. Denir ne kadar sessiz sakinse, ben deli-dolu, Demir ise kavgacı olmuştur.

O kadar çok kavga ediyordu ki bir zamandan sonra ne zaman kavga olacağını duysam çantama çekirdek sokuşturarak kavga ettiklerinde hiç aralarına girmeden kenarda oturup hem çekirdeğimi çitliyor, hem de onlara gaz veriyordum.

Al birini vur ötekine.

Ama bayağı bir eğlenceli oluyordu.(denendi,onaylandı.)

Köpek sesleri gelince kaşlarımı çattım. Bu saate köpeğin dışarıda ne işi vardı?

Cama çıkıp aşağıya baktım. Eren, Aren, Ekin ve Doruk dışarıdaki çardakta oturmuşlardı. Eren ise şu bulgur denen köpekle oynuyordu. Tam camı kapatıcaktım ki Eren'in bana seslenmesiyle durdum ve ona baktım.

"gelsene aşağı!" Tam kabul edecektim ki bulgurun havlamasıyla olduğum yerde durdum.

"Yoo, yok gerek yok ben uyuyacaktım şimdi zaten.." bir şeyler geveleyerek camı kapattım. buradan bile onların gülme seslerini işitebiliyordum.

Göz devirerek civcivli pijamalarımla yatağa uzanıp gözlerimi kapattım. Ve Olmayan uykumla uyumaya çalıştım.
.
.
.
Normalde bölümü yarın atacaktım ama dedim ki 'boşveer yarın atsan da şimdi atsan da bir şey olmaz'

Bu arada 1k olmuşuz destekleriniz için teşekkür ederim:)

Görüşmek dileğiyle..

3'Ü BİR ARADAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin