bölüm dokuz: hediye

5.1K 587 1.2K
                                    

- - -

9 | Düğünümü mahvetmeye mi çalışıyorsun başkan?

Bedenimdeki ağırlık öyle dayanılmaz geliyordu ki gözlerimi aydınlık odaya açtığımda günler sonra ilk defa sıcak hissetmemek bile bunu göz ardı etmeme yetmemişti. Korkunçtu. Sanki koca bir kamyon üzerimden defalarca geçmiş gibiydi. Kollarımı kaldırmak zordu. Ayaklarımın ucuna toplanan yorganı itmek bile çok zordu. Bunu anlatabileceğim belirli hiçbir şey yoktu elimde.

Kaç gün olmuştu? Kaç lanet gündür bu odada, bu yatakta böyle rezil durumdaydım?

Zaman kavramı belirsizdi.

Anılarım öyle puslu öyle uzaktaydı ki kendime tamamen gelmeden olanlar hakkında da bir fikir sahibi olamayacağımın bilincinde sadece gözlerimi kırpıştırdım. Bir yandan da sanki yeterince uyuyamamış gibi esnerken odağımda baş ucumdaki filmli camlarım ve onların bana sunduğu devasa gökyüzü vardı. En son hatırladığım yağmurdan eser yoktu. Güneş ışıl ışıl parlıyor ve sanki sonbahar kapımızı çalmamış gibi yazı sürdürme çabasına giriyordu. Ayrıca vücut sıcaklığım ne kadar normale dönmüş olursa olsun odanın sıcaklığı boğucuydu. Muhtemelen kalkıp pencereyi açmam gerekiyordu ama bunu nasıl yapacağım da koca bir soru işaretiydi.

Yoongi yine neredeydi kim bilir.

Onun varlığını anımsamak bile tüylerimi diken diken ederken sıcağa rağmen ürpermek daha çok gerdi bedenimi. Bu yüzden olsa gerek üzerimdeki son gücü de ayağımdaki yorganı tepiklemek ve yerimde biraz da olsa dikleşmek için harcadım. Arkamdaki ikinci yastık cama yaslı olduğu için sorun olmadı ama uyku sersemliği ile alamadığım o koku yığını ben hareketlenince burnuma çarpınca Yoongi'ye okkalı bir küfür etmeden rahat edemeyeceğimi de anladım.

Anılar pusluydu evet. Ama yine de bir şekilde hepsini tek tek hatırlayacağımı biliyordum. Nasıl buraya kızgınlığımı geçirmek için ilk gelişinde mutfakta bacağıma değen soğuk elleri hafızama kazındıysa eminim bu kokuyu yaratmamıza neden olan her bir tablo da tek tek oturacaktı yerine.

En azından üç günü geride bıraktığıma emindim. Kalçamın altında hissettiğim kaygan miktarının azlığı bile bunun habercisiydi. Normal şartlarda dördüncü günümde böyle olduğum için değildi tahminim. Yıllarca okulda ders olarak bize benliğimizi öğreten her bir eğitimcinin dudaklarından çıkan bilgilerdi. Kızgınlığım boyunca tek olmamamın amacı buydu işte. Yoongi istediğine kavuşmuştu. Törende zincirli bir vita olmayacaktı yanında.

Gözlerimi istemsizce devirip sanki hemen yanı başımdaymış gibi kokusunu saklayan yastıklarıma elimi savurdum ve az öncekine kıyasla aşırı fevri bir tavırla yerimden kalkıp pencereyi açmak için yalın ayak ilerledim. Tam da bu sırada üzerimdeki kısa şort ve bana büyük gelen tişörtlerimden biri dikkatimi çekmeyi başardı.

Anlaşılan gitmeden önce beni giydirme nezaketinde bulunmuştu beyefendi.

Penceremi açmanın verdiği rahatlıkla her şeyi, en boktan sorunumu bile rafa kaldırma kararımla başımı dışarıya uzattım ve bulunduğum yüksekliğe aldırmadan derin bir nefes çektim içime. Şimdi yalıtımlı camların açık olması şehrin gürültüsünü de odama taşıyordu. Günün koşuşturmasına başlayan her bir can orada sessizliği bölmeye devam ediyordu. Yüklü bir tır dar yola aykırı dururken eski bir motosiklet köşeyi dönmeden önce kornaya uzun uzun basıyordu. Buradan bakınca hepsi o kadar küçük görünüyordu ki bazen gerçeklik algımı yitirecek gibi oluyordum. Uzansam hepsine müdahele edebilecekmişim gibi hissettiren yanımdan nefret ediyordum.

Birkaç dakikamı ayırdım oraya. Banyoya gitmem gerektiğini bildiğim halde acele etmedim. Evde tek olmanın verdiği rahatlıkla tek ayağımı bacağıma yaslayıp kollarımı da açık camın denizliğine yasladım. Uçan bir - iki kuşa gülümsedikten ve hiç derdim tasam yokmuş gibi gözlerimi bir süre kapattıktan sonra çekildim.

sillage : yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin