bölüm on yedi: sorgu

4.8K 485 1.4K
                                    

- - -

17| Cinayet silahı size ait

Saraya girdiğimizde Kihyun çoktan oradaydı. Kraliyet aile üyelerinin vakit geçirmesi için ayrılan yaşam alanında, devasa bir televizyonun önünde ileri - geri yürürken bir eli çenesinde diğeri de ceketinin etek kısmını geriye atacak şekilde belinde duruyordu. Gömleğine bulaşan kirli bir kan vardı ve o kanın kokusu bu uzaklıktan bile beni rahatsız etmeye yetiyordu. Ayrıca Kihyun hiç olmadığı kadar dağınık görünerek sıkıntıma sıkıntı ekleme konusunda da zahmetsizce başarılı olmuştu.

Kana bakmak istemedim. Kırmızının kahveye çalan halini görmeye bile tahammülüm yoktu o anda. Saatler önce üzerimden sıyırıp attığım gömlekteki rengin aynısındı bu ve tam da bu nedenle tüylerim diken diken oluyordu.

Yoongi içeri girerken benim kadar sessizdi. Sanki hemen şimdi elimi bıraksa yukarı fırlayıp kendimi yatağa hapsedeceğimi bilir gibi sımsıkı tutuyordu parmaklarımı. Bu tutuşta bana destek olan bir şeyler de vardı ama yine de içimde gittikçe büyüyen kaçma isteği kurdumun bile aklını çelebilecek bir hale doğru adım adım ilerliyordu. Sanki şimdi olduğum yere çöksem bana karşı koymayacaktı.

Yoongi'nin desteğine sığınmaya çalıştım. Onun bana attığı minicik bakışa ve anlayış dolu gülümsemeye tutunup girdim içeriye.

Sooyoung kapının karşısında kalan koltukta kollarını önünde bağlamış oturuyordu. Gözleri varlığımızı sezmiş gibi bize dönmüş, alttan bir bakışla kalkmıştı. Orada bir yığın öfkeyi görmek zor değildi ve nedenini anlamak da en azından bizim için fazlasıyla kolaydı.

Benim kadar Yoongi'nin de bu durumun farkında olduğunu biliyordum ama tam da tahmin ettiğim gibi prensese doğru bakmadı. Bunun yerine kardeşini korkutmak istemiyor gibi nazik bir sesle, benim bile kurdumun yumuşamasına neden olacak kadar naif adımlarla "Hyung," dedi. Elini elimden çok yavaş çekti. Sanki o tarafa dokunmak isterken geride bırakacağı yıkıma kıyamıyor gibiydi. "Neler oluyor?"

Neler olduğunu herkesten daha iyi biliyordu.

Ama bundan tamamen habersiz Kihyun neredeyse bir histeri krizinin kucağında başını kaldırdı. Safkan bir alfaya göre bu ana kadar kokumuzu duyumsamaması bile ruh halini ortaya koyuyordu. Gözleri iri iri açılmış, göz bebekleri kırmızıya bulanmış halde karşımızdaydı. Etrafa yaydığı gergin feromonların altında yatan korku burnumun sızlamasına bir nedendi. İçimdeki sıkıntı onun kokusuyla istemsizce ikiye katlanıyor, bir kez daha ne yaptığımızın farkındalığını yaşamama neden oluyordu.

Varlığımıza bile şaşıran ifadesiyle kardeşine döndü. "Yoongi..." diyerek sızlandı ve büyük adımlarla beklemeden yanımıza ilerleyerek kolunu ona elinden kaçacak bir oyuncak gibi sardı. Neredeyse ağlamanın eşiğinde gibi sesler çıkartıyordu. "Yoongi..." dedi yeniden. "Sen iyisin-" Bana döndü. "İyisiniz- Çok korktum."

Kihyun'a bazen üzülüyordum. Bu elimde olmayan bir şeydi. Yoongi zaman zaman onun zayıf halka oluşundan bahsederdi ve bir noktada benim için de öyle olmaya başlamıştı. Yeji bile en küçük kardeş olarak ondan daha dirençli, güçlü ve zeki olarak bir adım öne geçmeyi başarmıştı. Kihyun hevesli değildi hatta buradan bakınca gözü hiç yükseklerde olmamış gibiydi ve kendini bu işe vermedikçe körelmeye de devam etmişti. Durumun Kraliçe ve Sooyoung'u mutlu etmediği de aşikardı ama temelde onu tanıyordum, görüyordum. İçinde bir gram kötülüğün yatmadığına emindim.

Belki de bu yüzden üzülüyordum çünkü onun dezavantajı şimdi sarıldığı beden, hemen arkasında oturan eşi ve onu bu hayata getiren annesinden başka bir şey değildi.

sillage : yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin