D Ö R T

93 64 60
                                    

Etrafımdan sesler işitmeye başladığımda gözlerimi kırpıştıra kırpıştıra da olsa açmaya çalıştım. Tam anlamıyla açabildiğimde ise tavandaki lambanın yaydığı ışık gözlerimi aldı. Aynı zamanda da sağ kolumda hissettiğim sızı ile kafamı o yöne çevirdim. Tanıdık olmayan bir sima ile karşı karşıya geldiğimde korkup yerimden sıçradım. Koluma serum bağlandığını ve onun bir doktor olduğunu anladığımda hatırladım. En son gözlerim kararmış bayılmıştım.

Uyandığımı fark etmiş olacak ki elinde tuttuğu el feneriyle her iki gözüme de baktı. Ardından "Nasıl hissediyorsun?" Diye sordu.

İyi miydim bilmiyorum. Konuşacak güçte hissedemiyordum.

Geçen saniyelerin ardından doktora tam cevap verecektim ki tanıdık sesle kafamı sol tarafa çevirdim. Sağımda doktor olduğunu fark etmiştim de solumda Güneş'in olduğunu fark edememiştim.

"Nasılsın?"

Sorusunun ne kadar içten olduğunu ona sormak istesem de o bir katildi. Nasıl böyle içten sorabilirdi ki iyi olup olmadığımı bilmek için "Nasılsın?" diye.

"Ailem yokken iyi olmamı mı bekliyorsun. O zaman sayende çok ama çok iyiyim. Umarım bu seni tatmin etmiştir." Diyerek aynı hızda doktora döndüm ve "İyiyim. Artık serumu çıkarabilir misiniz?" diye sordum.

"Psikolojik sebeplerin verdiği yük fiziksel olarak yansımış. Bu tarz durumlarda serumunuz bittikten sonra bile bol bol dinlenip hiç bir şey düşünmemeye kendinizi olabildiğince daha çok psikolojik açıdan yormamaya çalışmalısınız." Dedi doktor.

Benim cevap vermeme fırsat sunmadan Güneş " O halde sizi yolcu edeyim." dedi ve doktorla beraber odadan çıktılar.

Neyse ki artık yalnız kaldım diye düşünmüştüm ki onların çıkması ile yalnız olmadığımı bir kez daha fark ettim. Mirza dışında her kes buradaydı.

Poyraz yanıma yaklaşarak "İyi misin?" Diye sorduğunda gözlerinde gerçek bir duygu gördüm ya da gördüğümü sandım, belki de görmek istediğimi gördüm, bilmiyorum ama çok samimi gelmişti.

İç sesim, benim düşündüklerimle kendini her zaman ki gibi 'onlar katil. Oda bir katil.' Diye yineledi ve böylece bütün o iyimser düşünceler yok oldu zihnimden.

Böyle düşünmem bile ne kadar acınası olduğumun kanıtıydı işte.

Hatta belki de o gözlerinde gördüğüm 'acıma duygusunu' yansıtıyordu.

O kadar dolmuştum ki dayanamayarak yüzümü hepsine bakabilmek adına Poyrazdan çektim ve konuşmaya başladım.

"Neden hepiniz umurunuzdaymış gibi iyi olup olmadığımı soruyorsunuz? Siz ailemi elimden aldınız. Buda yetmedi hala acı çektirmek için uğraşıyorsunuz. Şimdi ise iyiymişsiniz gibi , yaptıklarınız yetmemiş gibi beni mi merak ediyorsunuz?"

Hepsi birbirine bakarken adının Çağrı olduğunu hatırladığım adam konuştu.

"Normalde Güneş kimse için dokunmayın diye hele ki bize, kardeşlerine bir şey demez ama sen, sana dokunmayalım diye elinden geleni yapıyor. Mirza ile bile..." diye devam ediyordu ki içeri Güneş'in girmesi ile sustu.

Girer girmez ise "Eee Mirza ile bana ne olmuş?" diye sordu.

Çağrı bana öfkeyle bakarken Güneş'e cevap verdi. "Boş ver. Ben balık tutmaya gidiyorum. Ne yaparsanız yapın." dedi ve odadan çıktı. Ardından da Güneş dışında herkes odadan ayrılmış oldu çoktan.

"Neden yapıyorsun?" diye sorduğumda;

"Ne yapıyorum?" diye sordu anlamamış gibi. Aynı zamanda pencereye yöneldi ve dışarıyı seyretmeye başladı.

VİRGÜLDEN SONRASIWhere stories live. Discover now