Daha nereye kadar?

368 35 41
                                    

...

Odaya Prensin emri ile askerler girince Harry tekrar zindanlara götürüleceğini anlamıştı. Aniden ayağa kalktı, elini havaya kaldırıp askerleri durdurdu ve Draconun karşısına dikildi. "Yeter artık, hala bir prens olduğumu unutuyorsun. Zindana dönmeyeceğim." Draco harrynin tavrı ile hafifçe sırıttı. "Önce kaçmayacağına emin olmalıyım." Askerler Harry'nin kolundan tutup götürmeye başladığında draco manzarayı izlemeye devam etti.

Harry bu sefer daha fazla karşı çıkma gücünü kendisinde bulamamıştı, askerlerin zindana götüreceğini zannederken sarayın koridorlarından yürüdüler. Harry rahat bir nefes verdi, zindanın karanlığı kendisini yiyip bitiriyordu ve orada kaldığı her an ailesini düşünmekten alı koyamıyordu kendini. Koridorlarda askerler tarafından tutularak götürülmeye devam ederken tekrar siyah pelerinli adamı gördü. Snape Harry'yi durduğunda komutan kaşlarını kaldırdı ve neden durduğunu sorarmışcasına baktı bir süre. "Daha fazla kaçmaya çalışmamanızı öneririm. Prensin gazabına uğramak istemezsiniz değil mi?" Harry son sözüne ironik bir şekilde güldü. "Prensin gazabı ha?" Gülmeye devam ederken askerler kolunu sıkmış uyarmıştı lakin Harry umursamadı. "Bana hiç bir şey yapamayacaksınız." Snape burnunu kıvırdı ve çocuğa üstten bakışlar gönderdi. "Çok emin gibisiniz." Harry başını salladığında adam derin bir nefes aldı. "Prensimizin hediyesini odanıza göndereceğiz, lütfen ikiletmeden giyin. Tekrar prensin huzuruna çıkacaksınız." Harry hediye lafı ile kaşlarını çatmaya devam ederken mırıldandı. "Ne hediyesi be?" Harrynin kaba konuşması Snapein iğrenerek bakmasına sebep olmuştu. "Götürün." Emirle beraber askerler harryi odasına getirdi ve bıraktı. Garip bir şekilde kapıyı kitlememişlerdi. Harry kaldığı odaya göz gezdirdiği anda kapı bir anda açılmış bir sürü hizmetli kız ve hemşireler girmişti. Tüm kızların elinde de çeşit çeşit kıyafetler vardı. Hemşireler harry'yi sandalyeye oturttu ve önce bacağında ki zehirin pansumanını daha sonra da üstünde ki kirli kıyafeti çıkarıp karnında ki yaraya bakmışlardı.

Harrynin esmer teni ve kaslarının üstünde bir sürü yara vardı, hemşireler bir çoğu yaraya küçük pansumanlar yaparak işlerini bitirdiler ve odadan çıktılar. Hizmetli kızlar ellerinde tuttukları kıyafetler ile komutanın önüne gelmiş ve gözlerini vücudundan alamasalarda usulca sormuşlardı. "Hangisini giymek istersiniz efendim?" Harry umursamaz tavırla kıyafetlere baktı. Çoğu hareket edebilmek için uygun binici kıyafetleri idi. Odaya kızıl saçlı kız girdi ve selam verip prens ile konuşmaya başladı. "Prensim, Prens Draco sizi at binebilmek için hazırlamamızı istedi." Sonra da utansa da kulağına yaklaştı. "Babanız itaatkâr olmanızı söyledi." Kızıl saçlı kızın yanakları kızardığında çekildi. Sonuçta önünde ülkesinin prensi yarı çıplak duruyordu.. bu yüzden etkilenmesine karşı koyamamıştı. Harry başını sakince salladı ve kendisinden kısa kıza baktı. "Adın ne senin?" Kız başını eğdi ve sakince fısıldar bir tonla konuştu. "Ginny Weasley, prensim.." Harry hafifçe gülümsedi. "Ginny.. güzel bir ismin var."
Dikkatini kızdan çekip kıyafetlere bir kez daha baktı ve bir binici kıyafetini seçti. Kızlar hızlı bir şekilde hazırlamaya başladı.

Hazırlanan kıyafeti sakince kızın elinden aldı, hizmetlilerin giyinmesi için yardım teklifini reddetti ve tüm kızlar dışarı çıkmak zorunda kaldı. Harry önce siyah jokey pantolonu daha sonra ise siyah gömlek ve uzun botları giydi. Aynadan kendine baktı ve kahve saçlarını dağıttı. Bu at binme işi de nerden çıkmıştı şimdi? Draco ne yapmaya çalışıyordu? Artık prensin her hareketine bir anlam yüklemek zorunda hissediyordu kendini. Aptal çocuğun yaptığı her hareket birbirini tutmuyordu çünkü. Hazır olduğunda gözlüğünü düzeltti ve kapıyı açıp çıktı. Daha bir adım atmasına izin verilmeden askerler yanına gelmişti. Bu durumdan oldukça sıkılmıştı. Saraydan çıkarılıp bir at arabasına bindirildi ve kısa sürede geniş bir arazinin olduğu yere geldiler. Arabadan aşağı indiğinde oldukça sessiz ve doğa ile iç içe bir yer olduğunu gördü. Ve atların olduğu kısımı da.. Harry hafifçe gülümsedi ve kendi atını hatırladı. Acaba ona iyi bakıyorlar mıydı.. düşüncelerden kurtuldu ve askerlerle beraber Prensin yanına geldiler. Prens sakince atları izlediği yerden kalkıp harrynin yanına adımladı ve onun dar kıyafetli halini hiç çekinmeden süzdü.
"Gözlerini çek üstümden Malfoy."
Draco hafifçe sırıttı.
"Atlar konusunda ki yeteneğini öğrenmek istiyorum." Yanında ki uşak prensin el hareketi ile bir havuç uzattı. Draco harrye bakarken bir yandan da siyah asil atını seviyor ve besliyordu. Harrynin zümrüt gözleri ata döndüğünde neredeyse kendi atı ile aynı görünüme sahip olan bir at görmüş oldu. Zümrüt gözler ışıldamaya başlayınca elini uzattı ve ata dokunup sevdi.
"Cinsi nedir?" Draco hayranlıkla atı seven komutana döndü ve gülümsedi. "Friesian." Harry gülümseye devam ederken atı sevdi ve uşaktan bir havuç daha alıp besledi. Neredeyse tüm stresi ve üzüntüsü bu atı görünce bitmişti. At bir takım sesler çıkarıp harrynin eline sürttündü. "Çok mu beğendin?" Harry Dracoya bakmadan ata odaklanmıştı. "Evet.. çok güzel bir at." En sonunda Dracoya döndü ve biraz daha ciddi olmaya çalıştı. "Buna binmek istiyorum." Draco kaşlarını kaldırdı. "Üzgünüm.. bu at bana ait." Harry gözlerini kıstı. "Bu ata bineceğim." dedi kararlı bir tavırla ve kendisinden uzun prense dikti sert gözlerini. "Yeteneğini göster o zaman Potter." Uşaklardan aldığı kaskı sarı saçlı kafasına taktı. Harry o sırada Draconun da binici kıyafetleri giydiğini görmüştü. Sadece kendisinden farklı olarak beyaz kıyafetleri vardı. Uşaktan kaskını alacağı anda beyaz el tarafından alındı ve başına takılmaya başlandı. Draco eğilip ince parmakları ile yaralı boğaza dikkat ederek kaskı bağlıyordu. Harry sakince zümrütlerini kapattı ve bağlanmasının bitmesini bekledi. Draco bitirdiğinde yavaşça geri çekildi, sonra da Harry'nin elini tutup onu atların çiftliğine soktu. Harry itaatkâr bir şekilde atları izliyordu, draconun elinden kurtulmaya çalışsa da başaramamıştı. Uşaklar siyah atın eyerini düzelttikten sonra harrynin önüne bir tahta tabure yerleştirdiler ve yardım ederek atın üstüne binmesini sağladılar. Harry rahatça atın üstünde yerini almıştı, kendi atına çok benzediği için yabancılık çekmiyordu. Gözleri biraz daha hüzünlü bir hal aldığında odaklandı ve kemeri çekip atı hareket ettirmesini sağladı. Atı ne kadar iyi kontrol ediyor olsa da bir o kadar da iyi görünüyordu. At şuanlık biraz yavaş yürüyor koşu için hazırlanıyordu. Harry de ağaçları izleyerek atı kontrol etmeye devam etti ve Dracoyu tamamen unuttu. Bir kaç dakika sonra başka bir atın kişnemesi ile başını çevirdi ve yanında kahverengi bir atla gelen Prense döndü. Draco kendisine nedense gülümseyerek bakıyordu. Kahverengi at siyah ata yaklaştı. "Seni sevmiş." Harry hafifçe gülümsedi ve atın tüylerini okşadı. "Benim atıma benziyor." Draco kaşlarını kaldırdı. "Fransızların at düşkünü olduğunu bilmiyordum." Atlar kişnemeye devam etti. "Sarayda sadece benim atlarım vardı." dedi sakin bir tavırla. Neden bunları anlattığını bilmiyordu ama kendi atını çok özlemişti. İki at da çiftlikten çıktı ve geniş araziye geldi. Arkalarında da askerler arabayla geliyordu. "Yeteneğimi görmek istiyorsun değil mi?" Draco harryi süzerek başını salladı. Harry de o anda atın kemerlerini çekmiş ve hızla atı harekete getirmişti. Arkasına bile bakmadan son hızla atı koşturdu. Draco da geç kalmadan Harrye yetişmişti. Harry başını çevirip sarı saçlı prense baktı ve sırıtıp kemeri bir kez daha çekerek öne geçti.. aralarında ki rekabet devam ederken Harry geniş arazide son sürat atıyla koşmaya devam etti. Ormanın girişine ilk varan oldu ve sırıtarak prensi bekledi. Draco geldiğinde ikisi de terlemiş bir şekilde atların üstündeydiler. Harry kaskını çıkardı ve kahve saçlarını eliyle dağıttı. "İşte gördün." Draco kaybetmenin verdiği sinirle duygusuzca bakıyordu. "Çok sevinme, bende bıçakları kullanmak da iyiyim." Draco pis bir şekilde gülüp göz kırptığında Harry çenesini sıktı. "Eğer orda duraksamış olmasaydım rehin olan ben değil sen olurdun." Draco atı harrye yaklaştırdı ve yanında durdu. "Ama duraksadın değil mi?" Zümrütler kendisine tekrar nefretle bakmaya başladığında atın kemerini çekti ve oradan uzaklaşarak geldikleri yerden geri döndü. Dracoyu görmesi bile artık nefretini katlanmaya yetiyordu. Atı durdurup tahtaya gerek duymadan atladı ve arabaya doğru yürüdü. Askerler Harry için perdeyi açmıştı. Harry oturup arabanın sürülmesini sakince bekledi. Hala bir hareket olmadığında başını çıkarıp atın üstünde ki askerlere bağırdı. "Neden sürmüyorsun!?"
"Prensimiz kendilerini beklememiz gerektiğini söyledi."
Harry bıkkınlıkla nefes verip perdeyi kapattı ve başını koltuğa yaslayarak bir süre gözlerini kapattı.

Kraliyet | DrarryWhere stories live. Discover now