11. Bölüm Katılmayacağım

71 13 22
                                    

Bilirsiniz, bazen kaybolursunuz. Nerede olduğunuzu bilemezsiniz, ya da nereye gideceğinizi.
Ama aslında yol tam da önünüzdedir, sadece etraf fazla karanlıktır.

Neyse geç felsefe yapmayı da bölümü göster

Boğuluyordum, kendi acımda boğuluyordum. Haklısınız belki abartıyordum, ama ben böyle biriydim. Birine alışırken onu kaybetmeyi de göze almak gerekir, ama ben böyle bir şey olacağını düşünmedim bile. Şimdi nereye baksam gözlerim onu arıyordu, gözlerimi kapasam onu görecek gibiydim. Bunun üstesinden nasıl gelebilirdim ki? Abi bile demeye utandığım o kişi olmadan tek kalıyordum, Todoroki de gitmişti. Yanımda tek bu çocuk vardı, o da birini kaybetme sebebim idi.
Ne diyeceğimi bilemiyordum, "Eğer bu seni rahatlatacaksa bana vurabilirsin, sorun etmem." Dediğinde gerçekten intikam almak istiyordum, ama ne yaparsam yapayım kaybettiğim şeyi geri alamazdım. Kayboldum, ilk defa hem ruhen hemde bedenen kayboldum.  Todoroki'yi yanıma ışınlayamıyordum, ya da kendimi ona.
Işınlayamıyordum, hiç bir şeyi.

Bana sarılan çocuk usulca geri çekildi, göz yaşlarımı sildi elinin tersiyle. "Merak etme, o iyi olacak. Şimdilik birini kendine ışınlayamazsın, sana enjekte ettiğimiz sıvı sebebiyle özgünlüğünü kullanamazsın." Saçlarımda ellerini gezdirmeye başlamıştı, bense ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. İkimizde galiba ormanın ortasında uyuya kaldık, çünkü etraf kararmıştı.

Peki bu sırada Todoroki ne haldeydi? Her şey karanlıklaşıyordu.

Gözlerini yavaşça araladığında oğlan kendini eski bir barda buldu, sandalyeye bağlanmıştı, bir şey özgünlüğünü kullanmasını engelliyordu. Başı dönüyordu, en son neler olmuştu?

Shoto'nun ağzından

Etraf bulanıktı, aklıma gelen ilk şey galiba Luna idi. O kurtulmuş muydu? "Shoto, bize katıl." Dedi içlerinden biri. "Asla" dediğimde Luna'nın abisi bana yaklaştı. "Emin misin?" Çılgınca gülümsüyordu, bu beni ürkütmüştü. Ama kararlıydım, korkmamış gibi davrandım ve "Elbette eminim," diye karşı çıktığımda kafasını arkaya çevirdi Mark, Shigaraki onaylayınca kafasıyla, tekrar bana döndü. "Pişman olacaksın," dedi kıkırdayarak. Onu dinleyecek değildim, kurtulmaya çalışıp duruyordum. Ama olmuyordu, beni başka bir odaya aldılar,

Oda küf kokuyordu, oldukça nemliydi. Duvarda bulunan lekeler farklı şekillerdeydi, küçük bir parmaklık ise duvarın en üst köşesinde bulunuyordu, içeri hafif güneş ışığı yansıtıyordu ve sanki bana hâlâ umut olduğunu haykırıyordu. Oda bomboştu, sadece bir masa bulunuyordu, masanın üzerinde olan aletleri pek göremiyordum. Yalan söylemeyecek olursak içerisi sadece küf kokmuyordu. 𝙰𝚐̆ı𝚛 𝚋𝚒𝚛 𝚜̧𝚎𝚔𝚒𝚕𝚍𝚎 𝚔𝚊𝚗 𝚍𝚊 𝚔𝚘𝚔𝚞𝚢𝚘𝚛𝚍𝚞...

Dikkatli bakıldığında iyi silinmemiş kan lekeleri görünüyordu. Masanın yanına yerleştirdiler beni, öyle ki aletleri yakından görmüş ve bedenimin titremesi ile tüylerimin diken diken olmasını hissetmiştim. Kanlı aletleri daha önce hiç görmemiştim, ama hayra alamet değildi belli ki. İçeri giren Mark arkasından kapıyı kapadı. Ellerinde doktor eldivenleri vardı. "Çok eğleneceğiz, çok..." korkuyordum, söyleyiş şekli içimi ürpertmişti. "𝙸̇𝚕𝚔 𝚘̈𝚗𝚌𝚎 𝚝ı𝚛𝚗𝚊𝚔𝚕𝚊𝚛ı𝚗ı 𝚖ı 𝚜𝚘̈𝚔𝚎𝚕𝚒𝚖? 𝚈𝚘𝚔𝚜𝚊 𝚔𝚎𝚖𝚒𝚔𝚕𝚎𝚛𝚒𝚗𝚒 𝚖𝚒 𝚔ı𝚛𝚊𝚕ı𝚖? 𝚈𝚊 𝚍𝚊 𝚍𝚎𝚛𝚒𝚗𝚒𝚗 𝚋𝚊𝚣ı 𝚙𝚊𝚛𝚌̧𝚊𝚕𝚊𝚛ı𝚗ı 𝚜𝚞̈𝚣𝚎𝚕𝚒𝚖." Yanıma yaklaştı ve çenemi kavradı. "Hâlâ katılmak istemediğine emin misin?"

"Katılmayacağım"

𝙱𝚊𝚗𝚊 𝙰𝚒𝚝𝚜𝚒𝚗 (Todoroki x reader)Where stories live. Discover now