1. Var Oluş

1.1K 80 31
                                    

12 saat... Tam 12 saattir çalışıyordu. Gereksiz bir rutindi onun için. Eninde sonunda ölecekti, niye bir hiç için bu kadar çalışıyordu ki? Zaten elinden yitip gidecek bir hayata tutunmak için neden 12 saattir yerleri siliyordu?

Ölüm çok olağandı onun için. Kolay bir şekilde her şeyden kurtulabilirdi ama asla gerçekten ölmeyi istememişti. Kendine zarar vermek aklının ucundan geçmezdi.

Tek odalı evinin kapısını yavaşça açtı. Aklında bir ton düşünceyle, ezberlediği şeyleri yapmaya başladı. Elini yıkadı, yemek yemeye çalıştı, koltuğa oturdu, duvara baktı ve bir süre sonra kalkıp yatağa gitti.

Telefona bakarken uyuyakaldı, sonra uyandı ve tekrar işe gitti.

Pırıl pırıl bir hava, çok güzel görünen bir gökyüzü ve bugün her zamankinden daha mutlu görünen iş arkadaşları. Güzel bir gündü.

"Günaydın Seungmin!" elinde koca bir kutuyla ona iş yüklemek için gelen Hyunjin'e baş selamı verdi.
"Günaydın."

"Bu kolilerden bir düzine daha var. Jeongin bugün geç gelecekmiş o yüzden bütün iş bize kaldı."

"Felix nerede?"

"O yine çıktı işten."

"Anladım."

Felix, patronun her işe koşturduğu elemanıydı. Az para verir herkesten çok çalıştırırdı ve Felix'in çalışmaya ihtiyacı vardı. Her ay 1-2 defa işten ayrılır birkaç gün sonra geri gelirdi. Ne patron onun yerine birini bulabilirdi ne de Felix başka bir iş.

Kasadaysa Jisung vardı. Kitapçıda çalışan insanlardan beklenildiği üzere hepsi az çok kitap okurdu ama Jisung'un eline kitap aldığını gören yoktu. Seungmin bazen okuma bilmesine bile şaşırıyordu çünkü kitap kapaklarında ki yazıları bile kekeleyerek okuyordu.

Jisung'a güvenip kolilerin yanına gittiler. Uzun bir işti. Depoya kaldırılacakları ayırıp diğerlerini raflara dizmeliydiler.

---

Jeongin geçte olsa gelmişti ve koca bir 12 saatin sonunda Seungmin tekrar eve doğru yürüyordu. Pek tekin bir mahalle değildi. Kitapçıda çalışarak daha iyi bir yeri kiralayamıyordu ama alışmıştı artık. Daha az korkarak yürüyordu. Bu zaman kadar başıma bir şey gelmediyse bundan sonrada gelmez, diye düşünüyordu.

Eve yaklaştıkça içini bir huzursuzluk kapladı. Biri onu takip bir ediyordu? Veya yakınlarda birine bir şey mi yapılıyordu? Karanlık yolun ortasında durdu ve bir süre etrafı dinledi, ses yok.

Yavaşça ilerlemeye devam etti, telefonunda polis numarası yazıp öylece bıraktı ki elinin altında olsun. Binanın önüne geldiğinde derin bir iç çekti. Giriş katın iç karartıcı havası aynıydı, hiçbir şey farklı görünmüyordu, kafasını aşağı eydi. Kan. Evinin kapısının aralık olduğunu gördüğü an telefonunu daha sıkı tutmaya başladı. Kan izleri içeri doğru ilerliyordu.

Aralık duran kapıyı yavaşça açtı ve içeri girdi. Garip bir ses? Hırıltı gibi? Kafasını uzattığında kanepesinde bir adamın kıvrandığını gördü.

Ne yapacağını şaşırmış şekilde titremeye başladı. Nefesini düzenlemeye çalışırken adamın yanına gitti. Omzuna hifiçe dokunduğunda birden kendisine çevrilen gözlerle korkusu daha çok arttı.

"S-siz de kimsiniz?"

"... "

"Polisi arayacağım!"

Telefonu kaldırdığı an adam koluna yapıştı. Bileğini kıracak kadar sıkıyordu ve bu Seungmin'in korkusunun daha fazla artmasına sebep oldu.

"A- aramayın. Lütfen~"
Nefes nefese konuşmaya çalışıyordu. Seungmin, gözlerini biraz aşağı indirdiğinde adamın karnında büyük bir yara olduğunu gördü. Bu ne sikim böyle!

"Lütfen, ne isterseniz yaparım." zar zor konuşuyor ama yine de ısrarından vazgeçecek gibi durmuyordu. Seungmin'in içine işleyen korku düşünmesini ve hareket etmesini zorlaştırıyordu. Böyle bir mahallede başına her şey gelebilirdi bu yüzden adamın dediğini yapmak zorunda hissediyordu.

Kafasıyla onayladı ve bileğindeki el gevşeyince kendini banyoya attı. Bir yandan sakinleşmeye çalışıyor öbür yandansa ilk yardım malzemelerini arıyordu. Biraz toparlandığını hissettiğinde içeri geri döndü. Adam daha kötü duruyordu.

"Kurşun yarası mı?" gittikçe alçalan sesiyle zorda olsa konuştu.

"H-hayır, bıçak."

Malzemeleri bir kenara bıraktı ve adamı itip koltuğa uzanmasını sağladı. Bir an göz göze geldiklerinde Seungmin, adamın gözlerindeki korkuyu net olarak görmüştü.

Yakalanma korkusu mu? Yoksa ölüm korkusu mu? Belki de burada olduğu için utanıyordur...

Saçma sapan şeyler düşünüyor, kafasını dağıtmaya çabalıyordu. Tişörtünü kaldırdığında büyük bir nefes verdi.

"İmkansız. Hastaneye gitmeniz lazım, bu ciddi."

"Ahh~ ol-olmaz. Bir şey, yapmana gerek yok, bırak gitsin."

"Bırakayım gitsin mi? Evimden bir ceset mi çıksın? Başıma bela mı alayım!" sesinin gittikçe yükselmesi kendisini de şaşırmıştı.

"Üff siktir et. Sokağın başına bırak beni orada öleyim."

"Madem öleceksin neden evime girdin?"

Adam kafasını geriye attı. "Bilmiyorum, kaçmaya çalışıyordum."

"Kimden?"

"Soy ağacımı dökeyim istersen? Daha kolay yakalanırım polislere-AAHHHH! "

Seungmin elindeki tentürdiyotlu pamuğu açık yaraya bastırıyordu.

"Benim evimdesin ve kendini savunamayacak durumdasın. Cevaplaman için yeterli sebepler bence."

İçindeki korku çok azalmıştı artık. Şuan karşısındaki adam istese de ona zarar veremezdi. Bu yüzden daha rahat hareket ediyordu. Uzun süre cevap gelmeyince paldır küldür yarayla ilgilenmeye başladı.

"Eee, adın ne?"

"C-Chris!" sinirini bozmamak için ona uymaya çalışıyordu ama yarasının acısı onu zorluyordu.

"Vay be yabancı mısın? Korece ismin falan yok mu?"

"Chan."

"Chan... Bok gibiymiş. Önümüzdeki birkaç saat içinde seni sokağın başına bırakacağım ve o zamana kadar sana Chris diyeceğim."

Konuşuyordu ama Chan'ın onu, dinlemediğini biliyordu. Acıdan inlememek veya ağlamamak için kendini fazla sıkıyordu.

Daralan nefes ve garip hırıltılar bir anda yavaşladı ve düzene bindi. Kafasını, adamın suratına çevirdiğinde bayıldığını gördü. Bedeni ani bir ürpertiyle baştan aşağı titredi. Ölecek miydi?

Sadece kaçıyormuş gibi duruyor, kötü biri gibi değil, değil mi? Ama sonuçta evime izinsiz girdi? Ne fark eder ki, sonuçta yaralı birisi. Onu bırakırsam vicdan azabı çekeceğim. Hayır çekmem. Yardıma ihtiyacı var. Umrumda değil. Bana ne ki? İyi biri olmak zor. Başaramadım. Nasıl yaralandı acaba?

Baygın surata dikkatlice bakmaya başladı polise eşgalini iyi bir şekilde verebilmek için. Dudakları ne güzel görünüyor.

İşaret parmağıyla hafifçe dudağına dokundu. Bu rahatlığı kendisini bile ürkütüyordu. Çok mu boşvermişti acaba yaşamayı? Gereksiz şeyler düşünmeyi bıraktı. Yaraya odaklandı, temizlemesi ve sarması sabaha kadar sürdü çünkü ne yapacağı hakkında bir fikri yoktu, eli ayağına dolaşarak yaptı her şeyi. Daha önce bıçaklanmış birisiyle karşılaşmamıştı.

Lawliet / ChanMinWhere stories live. Discover now