°•10•°

331 41 44
                                    

İyi okumalarr

Minho:

Sabahın ilk ışıkları yüzüme vururken dün yaşananların yorgunluğunu hâlâ daha taşıyordu vücudum. Bitkinliğimi azaltmak yerine arttıran uykumdan uyandığımda bir süre sadece tavana baktım boş boş.

Derin bir nefes alıp başımı Hyunjin'i görmek için çevirdiğimde diğer gecelerdeki gibi bana sarılmıyor aksine yatağın bana en uzak köşesine kıvrılmış uyuyordu. Yüzünü izlerken ne kadar çökmüş göründünü fark etmek beni üzmüştü. İkimizde zihnen çok yorulmuştuk dün.

Parmaklarımdaki hafif baskıyı fark ettiğimde gözlerimi oraya çevirdim. Uzun ince parmakları sanki ne kadar uzak durmaya çalışsada yapamıyormuş gibi parmaklarımı zarifçe sarmıştı. Bu iyice kendimi kötü hissetmeme neden olsa da akşam uyurken bile içimin rahat olmadığını, korktuğumu bilmek elimi kolumu bağlıyordu. Burada kalmak istemiyordum. Hyunjin'le baş başa kalmaktan korkar olmuştum resmen. Ama bunu ona yansıtmak istemiyordum. Tamam belki diğer insanlara karşı olan tavırları sert ve güçlüydü ama bana karşı hisleri çok hassastı.

Düşüncelerimde boğulurken aynı zamanda dalgınca elimin üstündeki parmaklarıyla oynuyordum. Parmaklarımdaki tutuşu sıkılaşınca duraksadım. Çok geçmeden ağlamaktan şişmiş gözlerini birkaç kere kırparak açtı.

"Günaydın..." Uyku mahmuru bakışları anında bana çıkarken yorgun bir tebessümle ona baktığımı görünce gözleri şaşkınlıkla parladı.

"Rüya mı görüyorum?" Derin, pürüzlü sesi kulaklarıma dolduğunda başımı iki yana salladım. Sadece ona gülümsediğim için bile bu kadar şaşırması dünün onu ne kadar korkuttuğunu belli eder gibiydi.

Boştaki eli inanamıyormuş gibi saçlarıma uzandığında bir an duraksamış ve elini geri çekmişti. Tepki vermeden yatakta doğrulduğumda o da bana uyarak oturur pozisyona geçti.

"Gidecek misin gerçekten?" Çekingen ve endişeli sesine karşı onun içini rahatlatmak istesemde yapamazdım. Bu sefer kararım kesindi.

"Gideceğim... Ama ben gitmeden önce beraber kahvaltı yapmak ister misin?" Sanki heyecanlamış gibi gözükürken yüzüne renk gelmişti.

"Çok isterim! Nerede yapalım? Odada? Mutfakta? Yemek salonunda? Dışarıda? Nerede yapmak istersin?" Çocuk gibi umutlanmış hali beni gülümsetirken o çoktan ayaklanmıştı.

"Odada yapalım bence."

"Tamam! Ben hemen kahvaltıyı getireceğim, burada bekle tamam mı?" Onu başımla onayladığımda kapıdan çıkacakken üstündekileri hatırlayıp duraksadı. Bunu durup gömleğine bakmasından kolayca anlayabiliyordum. Hızla üstündeki ceketi ve kıravatı çıkarttığında beklemeden gömlektende kurtulmuştu.

Gözlerim üst vücudundaki görsel şölende dolanırken onun kapıdan o şekilde çıkmaya yeltendiğini gördüğümde yataktan fırladım resmen.

"Hey hey hey! Öyle dışarı mı çıkılır ya?!" Yüksek sesimle duraksadığında anlamadığı için çatılan kaşlarıyla bana bakıyordu. Kimse kusura bakmasın o çalışanlardan tek duyduklarım dünkü konuşmaları değildi. Evin her köşesinde bir Hyunjin seviciliği vardı. Hem oda sıcaktı ama ev o kadar da sıcak değildi. İnsanlar henüz benim kim olduğumu da bilmiyorlardı hem. Gerçi onu bende bilmiyordum. Neyi oluyordum ben Hyunjin'in?

Ben elime dolaptan rastgele bir tişört almışken onun karşısına geçirip başından geçirdiğimde yüzünde parlak bir gülümsemeyle beni izliyordu.

"Üşürsün diye dedim bakma şöyle." İnandım der gibi alayla başını salladıktan sonra çıktı odadan. Ben de hazır ayaktayken Dori'nin mama ve su kabını doldurmuş kumunu temizlemiştim. Onunla oyun oynayarak zaman geçirirken odanın kapısı açıldı.

Crazy•° HyunHoWhere stories live. Discover now