°•11•°

462 45 45
                                    

İyi okumalarr

1 hafta sonra

Minho:

Hyunjin'i görmeyeli tam bir hafta olmuştu... Kendimi fazlasıyla tuhaf hissederken tek bir mesaj dahi atmayıp hiç aramaması beni iyice kötü bir ruh haline sokuyordu. Düşününce sen neden yazmıyorsun o zaman aptal deyip duruyordum kendi kendime ama bilemiyordum işte. Gittiğim için bu kadar üzülen adamın nedensizce ertesi gün beklemeden bana yazacağını ya da beni arayacağını ummuştum.

Tüm gün telefon elimde beklerken ne olur ne olmaz diye gece üçe kadar durmuş sonrasında uyuyakalmıştım. Beklentilerimle kendi cesaretimi kendim kırmıştım fark etmeden. İstemsizce onun bana olan bağlılığının sürekli yan yana olmamızdan kaynaklandığını uzaklaştığımızda da bunun farkına vararak beni boşverdiğini düşünmeye başlamıştım...

Aslında Hyunjin'in öyle biri olduğunu sanmıyordum ne olursa olsun beni bir anda silip atmazdı. Ki bu ikimiz hakkında 'düşünme' sürecinin aslında benim farkına varma sürecim olduğunu yeni fark ediyordum. Hyunjin'den hoşlandığımı bilsemde ona en az onun bana bağlandığı kadar bağlandığımı fark etmemi sağlamıştı bu bir hafta.

Daha ikinci gün her şeyde aklıma Hyunjin gelmeye başlamıştı zaten. Normal yaşantıma geri dönmüş uzun zamandır aksattığım resim derslerime devam ediyordum. Güzel sanatlar mezunuydum ve bu konuda kariyerimi gayet başarıyla ilerletmiştim. Daha şimdiden fazlasıyla ilgi gören bir galerim vardı ve bu konuya ilgisi ve yeteneği olan gençlere ücretsiz ders veriyordum. Zaten galeriden kazandığım parayla gayet iyi geçiniyordum bu yüzden maddi durumları yüzünden bu tutkularını geri planda bırakmak zorunda kalan çocuklara destek olmak bana zevk veriyordu. Hepsi öylesine yetenekli ki...

İkinci gün uyandığım gibi şövalemin karşısına geçmiş boş tuvali doğaçlama bir şekilde süslemeye başlamıştım. İşi sadece elime burakmış ne çizeceğimi düşünmemiştim ama akşam olduğunda saatler sonunda ortaya çıkan yağlı boya tablosu beni şaşkına çevirmişti. Hyunjin'i çizmiştim. Yan profilinden gözüken güzel gülümsemesi, siyah hafifçe uzamış saçlarıyla, gülünce kısılan gözleriyle o evin mutfağında yemek yapıyordu.

O an tam olarak aklıma kazındığı gibi tuvale akmıştı. Beyaz gömleği, kemikli elleriyle zaten başlı başına bir sanat eseriyken tuvalime çok yakışmıştı. O anı düşünmek beni her seferinde istemsizce gülümsetiyordu. Bazen tatlı bazen heyecanlı bazen ise ciddi görünüyordu yemek yaparken. Ben tezgahın üzerinde oturmuş onu izlerken gözleri sürekli bana kayıyor onu izlediğimi gördüğünde ise heyecanlanıyordu.

Neden bunu çizdiğimi düşünüp durmuştum uyumadan önce. Bir yanım hayatın boyunca görebileceğin en yakışıklı erkeği resimlemek istemen çok normal derken diğer yanımsa bunu tamamen başka şeylere bağlıyordu.

Ama Hyunjin'i ne kadar özlediğimi anlamam uzun sürmedi. Tüm gün yorulup kendimi koltuğuma bıraktığımda içten içe Hyunjin'in kucağına kıvrılıp oturmak ben onun rahatlatıcı kokusunu içime çekerken o benim saçlarımı okşasın istiyordum.

Onu aramayı çok istiyordum sonuç olarak o benim bir karar vermemi bekliyor olmalıydı. Ama içimden gelen şüpheci bir ses onun beni umursamayı bıraktığını ararsam kendimi rezil edeceğimi söylüyordu. Ama ben sesini duymayı çok özlemiştim. Yüzündeki şefkatli gülümsemeyle saçlarımı okşamasını yüzüme küçük buseler kondurmasını da çok özlemiştim. Ona sarıldığımda kendimi ufacık ve güvende hissetmeyi de çok özlemiştim. Ben onu çok özlemiştim...

Son iki günüm ise kendimi ikna etmeye çalışmakla geçiyordu. Eğer bu kadar özlediysen risk almalısın diyordum içten içe. Hayatta emin olduğum bir şey varsa o da istekleri için risk almayan korkakların asla mutlu olamayacağıydı. Bu tarz insanlardan hiç hazzetmezken onlardan birine dönüşmüş gibi hissediyordum.

Crazy•° HyunHoWhere stories live. Discover now