4 | Karanlık Silüetler

334 230 35
                                    

4 | Karanlık Silüetler

"DOV'lar özünde insanlara karşı zararsız yaratıklardır. Dünyayla bağlantıları yalnızca gezme amacı güder, istisna olarak üst kastlarda bulunanlar dünyada yaşayabilme iznine sahiptir.

Fakat kendi aralarındaki durumlar bu kadar masum değildir. Al-Siran, kurallara uymayanları hangi kasttan olursa olsun kimsenin yaşamak istemeyeceği şekillerde cezalandırır. Bunlardan en acı vereni, ruhlarının sonsuza kadar dünya üzerindeki ufak bir yerde sıkışıp kalması ve toz tanelerine ayrılıp tekrar tekrar bu durumu yaşamalarıdır."

Kitap raflarının yanında bacaklarımı kendime çekip kitabı da üstüne koymuş bir şekilde telefon ışığında bu ilginç bilgileri okumaya kendimi kaptırmıştım. Öyle ki Akın'ın içeriye girdiğini bile fark etmeyip kitabı elimden çekmeye çalıştığında anlamıştım.

Vermek istemeyip ondan daha kuvvetli bir şekilde kendime çektim. İnatlaşmaya çalışmadı ve arkama çarpmamam için yavaşça bıraktı. Bırakır bırakmaz kitabı kapattım ve fazla hızlı bir şekilde yerine koydum. Hâlâ arkam dönükken, "Ne okuyordun?" diye sordu.

"Seni ilgilendirmeyen şeyler."

"Yanılıyorsun." cevap vermeye hazırlanırken nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde dilimi ısırınca ileriye sıçradım. Hemen arkamda duran Akın, ona çarpmamam için sakince belimi kavradı. Sağ omzuma yaklaşıp öylece durdu. Nefesi boynumu yakıyor, birkaç saç teli ahenkle dans ediyordu. Erkeksi kokusu burnuma dolup kalbime dokunurken hissettiğim tek şey kalbimin ihtirasla atmasıydı.

Hareketsiz geçen dakikalardan sonra kendime gelip Akın'ın ellerinden sıyrıldım. Yüzüne bakmaya cesaret edemeyip sessizce odadan ayrıldım. Gözlerimi kapatıp başımı hafifçe salladım, sanki az önceki olanları silebilirmişim gibi. "Kendine gel aptal, abini kurtarman lazım." yanağıma hafif tokatlar atıp ara holdeki bir duvara yaslandım. Kulaklarım sessizliğe alışmışken salondan gelen kırılma sesiyle irkilerek dikleştim. Adımlarımın sessiz olmasına dikkat edip salona doğru ilerledim.

Aynı şekilde devam ederken bileğimin tutulmasıyla ani bir şok dalgası daha geçirdim. "Lanet olsun Akın, neden ses vermiyorsun?" diye sitem dolu bir şekilde fısıldadım.

Dediklerimi cevap vermeyip atlayarak esas soruna parmak bastı. "Hırsız var, se-"

Suçlu bir şekilde dudaklarımı ısırıp sıkıntıyla nefes aldım. "Ben güvenlikleri de uyuttum..." rahat bir şekilde gülümseyip ellerini cebine yerleştirdi.

"Biliyorum, doğru olanı yaptın zaten. Hırsızları ben halledeceğim."

"Ben ne olacağım?" cevap vermediğini görünce kaşlarımı çattım ve, "Ben de yardım edeceğim tabii ki." dedim.

"Hayır." deyip yan odalardan birinin kapısını açtı. İçeriyi kolaçan ettikten sonra önde kendisi, girmek istemediğim için arkasındaki beni de tabiri caizse sürükleyerek odaya girdirdi. "Burada kal, geleceğim."

O kadar hızlı hareket etti ki kapıyı tutmak için zamanım bile olmadı. Nereden bulduğu belli olmayan anahtarla da kapıyı üzerime kilitledi. "Anahtarı nereden buldun, p**."
Kulağımı kapıya dayayıp boğuşma sesi falan duymayı denedim fakat çıt desen çıkmıyordu. Telefonumu almak için elim cebime gittiğinde sadece bir peçete bulabildim.

"Telefonumu da mı aldın cidden? Pislik adam." isyan eder gibi kapıyı tekmeleyip uzaklaştım. Sanki özellikle bu odayı seçmiş gibi bomboştu. Pencereler de korkulukluydu. Duvarlardan birine sırtımı yaslayıp yavaşça aşağıya kaydım. Başımı dizlerime katıp abimi düşündüm. Bugün ayrıldıktan sonra bir daha konuşamamıştık.

Günebatan DöngüsüWhere stories live. Discover now