9 | Umut ve Ümit

238 133 78
                                    

9 | Umut ve Ümit

Artık barikat olmayan yere koşarak gittim. Neredeyse kusursuz bir şekilde yuvarlak duran çalıya dokunmadan dikkatle baktım.

"Bunu buradan bir şekilde kaldırmalıyız. Dokunabilir miyim?"

Akın, yerdeki çizimleri ayağıyla silip yanıma geldi. Çalıya doğru temkinli bir şekilde eğildi ve inceledi. "Hayır, bu çiçekli çalı."

"Çiçekleri görünmez mi?" alayla sorduğum soruya gülümsedi. "Yok sadece daha zamanı gelmemiş."

"Umarım zamanı geldiğinde görürüm."

"Umarım..." dedi sesine duygularını yansıtmamaya özen göstererek. "Çok güzeldir kokuları ve görünüşleri. O zamanı iple çekeceğim."

"Sözümüzü de aldık." dedim yanımda dururken omzumla omzuna vurarak. Dudaklarının arasından sessizce bir şeyler mırıldandı. "Şunu bir halledeyim." yine sürpriz bir özel gücünü kullanacak sandım ama planı farklıydı. Yakınımızda bulunan ağaçların ince dallarından iki tanesini aldı. "Bu kuru dallarla karınca bile kaldıramazsın." dedim dalları çalının iki tarafına yerleştirirken.

"Göreceğiz." kurnazca sırıtıp göz kırptı. Bu hareketiyle yaydığı karizmasına ağzımdan salya akarak bakmasam ayıp etmiş olurdum. Yapacağı şeye odaklanmışken dalların etrafından kırmızı dumanlar dolaşmaya başladı.

Saniyeler içinde çalı kelimenin tam anlamıyla ormanın derinliklerine uçtu, karanlığa gömülene kadar gözlerimle takip ettim. "Az fena değilsin."

"Yapıyorum işte bir şeyler." diyerek ellerini bel boşluğuna dayadı. Çalının yerinden sökülmesiyle etrafına göre daha koyu olan toprak kendini ele veriyordu. Koyu toprağın sınırları da çalı gibi kusursuz bir daire oluşturmuştu.

"Bir dakika," dedim elimi kara toprağın üstüne bastırarak. "Eğer buradaysa sembolün enerjisini hissetmeye çalışacağım. Nasıl bir his olduğunu iyice öğrenmek istiyorum."

"Öğrenme aşkına bayıldım."

"Sana olan aşkımdan da ölürsün o zaman." elimi toprağın üstünde gezdirirken yüzüne bakıp tatlı bir şekilde gülümsedim.

"Hiç şüphen olmasın."

Vücudumdaki iğne batma hissi dayanılmaz dereceye gelince irkilerek geri çekildim. "Burada olduğuna eminim." dedim ellerimle yumuşak toprağı kazmaya başlayarak.

Akın da yanıma çöküp bana yardım etti. İkimizin parmakları da aynı anda sert bir şeye çarpınca tahta cismin üzerindeki toprağı üstünden süpürüp çevresine topladık. Toprağın altında olmasına rağmen çok temiz duran ahşap kutuyu gömüldüğü yerden çıkardım.

Akın'a yönlendirdiğim soru dolu bakışlarımın ardından gülümseyerek, "Büyü yok, açabilirsin." dedi.

Kutunun kilitsiz olan kapağını ağır ağır açtım. Tamamen açılan kapaktan gözlerimi kör edecek cinsten sarı ışıklar yayılınca ellerimi kutudan çekip gözlerime siper ettim. Gözlerim kapalıyken havada uçuşan noktalar kaybolunca yaşarmış gözlerimi açtım. Akın ellerimi tutup, "İyi misin?" diye sordu.

"Sen yayılan ışığı görmedin mi?" açıkçası onun görmemiş olmasını garipsemedim çünkü bu gördüğüm ilk tuhaf an değildi. "Hayır," kelimeleri ardı ardına dizmeye başlamadan önce nazikçe susturdum.

"Sorun yok devam edelim." güven verircesine elimi sıkıp başını salladı. Kutunun içerisinde parıl parıl parlayan ters üçgen ve üçgenin sivri kısmında düz bir çizik olan sembolü içimde oluşan garip duygular eşliğinde elime aldım.

Günebatan DöngüsüWhere stories live. Discover now