11 | İkinci Çiçekler

167 70 1
                                    

11 | İkinci Çiçekler

Akan yollar misali miydi ömrümüzden kopan her an? Ve unutulan insanlar gibi miydi izi kalan her yara?

En sevdiğim şeylerden birini yaptım: başımı arabanın camına dayayıp düşüncelerimdeki derin bir kuyuya girdim. Yola çıkalı iki saat olmuştu ve kafamın içinde konuşan hüzün gitgide beni kendine çekiyordu. Üzüntünün yaydığı bezmişlik hissi bedenimi ele geçirmiş kolumu kaldıracak hâlim kalmamıştı. Sonumuzu bilmiyor olmanın dehşeti çiçekleri sokaklarımıza çürümüş çöpler gibi yayılmıştı.

"Parmaklarını sıkmayı bırak, aşkım." düşüncelerim bölündüğü için gözlerimi fazlaca kırpıştırıp keten pantolonumu sıkmaktan beyazlaşmış parmak eklemlerime baktım. "Bir daha der misin?" dedim batan güneş gibi yayılan gülümsememle beraber.

"Aşkım!" direksiyona parmak uçlarını vurarak ritim tuttu ve her tık sesinde bir aşkım dedi. Kısa süren komik sevgi gösterisine, "Şapşal." diyerek yanıt verdim.

Bu sırada yol kenarındaki bir petrolde durmuştu. Arabaya benzin almak için yanaştıktan sonra bir ayağı zemine değmişken, "İki dakikaya gelirim." diyerek indi. Öpücük atıp gönderirken telefonumu alıp abime yazdım. Zaten çevrimiçi olduğu için anında yanıt verip bir sorun olmadığını söyledi. Hatta inanmadığım için kazı alanında arkadaşlarıyla olan fotoğrafını da atmıştı.

Bagajın kapanması arabayı salladıktan sonra Akın koltuğunda yerini almıştı. "Yüzünde güller açmasına sebep olan şey abinin iyi olması mıdır?"

"Evet, bu işe girdiğimizden beri gitmiyordu kazı alanına." telefonu kapatıp kucağıma kattım ve başımı yaslayarak derin bir nefes aldım. "Bu dördüncü sembol, beşi de bulduktan sonra ne olacak?"

"Büyük ritüeli yapacağız." direksiyonu tek eliyle döndürüp yola kilitlendi. "Biraz daha açar mısın?"

"İsterdim fakat ben de detayını bilmiyorum." dudağımı sarkıtıp başımı tekrar cama yasladım. "Peki ritüel işe yaramazsa?"

"Öyle bir seçenek yok." dişlerini sıkarken çenesi gerildi. Söylemeyeceğine emin olduğum için aklımı kurcalayan başka bir soru sordum. "Peki, abim neden bizimle gelmiyor?"

"Buna cevap verebilirim." dedi ve direksiyonu sıkan eklemleri gevşedi. "Ceza DOV'a zarar vermez ama DOV yüzünden başlar bu yüzden sembol arayışına gelirse sembolün kaybolmasına sebep olur."

Sessiz kalıp dediklerini kafamda ölçtüm biçtim, pürüzlü durup sırıtan tek bir yer vardı. "DOV'a zarar vermiyorsa kime zarar veriyor?" hiçbir şekilde tepki vermedi, öyle ki inip kalkan göğüs kafesi bile kısa süreliğine durdu. Aklımın çarkları delice dönmeye başladığında anlamışlığın aydınlığı parladı. "Bana... Bana zarar verecek değil mi?"

"Hayır."

"Evet." derince bir nefes aldı, her ne kadar gaza basıp son hızla gitmek istese de kendine hakim olup uygun sınırlar içinde hızlandı ve durabileceği bir yer buldu. "Bak güzelim, pot kırdım gibi oldu ama madem olayı çözdün senden tek isteğim endişelenmemen. Senin kılına bile zarar veremeyecek hiç kimse." kapıyı açıp indim ve taze havayı içime çektim. Omzuma dokunduğunda bakışlarım onu buldu.

"Biliyorum," dedim sırtımı arabaya yaslayarak. "Ve bitsin istiyorum. Ben önemli değilim abim iyi olsun yeter." sol tarafımda durup benim gibi yaslandı.

"Bütün bir elmayı parçalara ayırırsan iyi mi olur? Kuruyana kadar çürür."

Düşünceli bir şekilde başımı sallayıp "Çıkmaz sokak, sınırlı vakit." dedim. Başımı yan duran omzuna yasladım. Eli, havaya bakan yanağımı kavradı ve soğuk teniyle okşadı. "Çıkmaz sokak yoktur kurtuluşu görmek istemeyen düşünceler vardır, Günebatan. Bizim düşüncelerimiz çıkmaz değil."

Günebatan DöngüsüWhere stories live. Discover now