20-Hesaplaşma

6.5K 522 242
                                    

20. bölümümüz kutlu olsun okurlarım!

Aklımdaki harika fikirlerle tekrar karşınızdayım, keyifli okumalar dilerim!

Bu arada, vote değilde yorum sınırı koyacağım. 120'yi geçmenizi istiyorum, 100B okunma olma hatrına yaparsınız siz.

01.07.2023

"Nefret kalbimi böylesine ele almışken nasıl birini sevebilirdim ki?"

...

Her nefes alan yaşıyor muydu? Yoksa nefes almayan herkes ölüyor muydu?

Ben nefes alıyordum, evet, ama yaşıyor muydum, bilmiyordum. Uğraşıyordum ya en azından, bu hâlde olmama rağmen yaşamak için savaşıyordum.

Aslında birçok şeyle savaşmıyor muydum
ben?  Nefretimle, sevgimle, hayatımla...

Hayata savaşmak için gelmiştim sanki ben, tüm her şeyle.

Bir adım daha attığımda alamadığım nefes bana acı verirken göğüs kafesime gidivermişti elim. Bunu belli etmemek adına kafamı kaldırdığımda gene o sofrayı gördüm. Birkaç gün önce çağırılmaya tenezzül bile edilmediğim sofra. Gene buradaydım, tek fark bu kez beni çağırmışlardı hatta beni bekliyorlardı.

"Otursana, Lavin." Dedi Barlas, hepsi bana bakıyordu.

Görünür bir yerdeydim ve onlar beni bu sefer görebiliyorlardı.

Başımla onayladığımda Pars'ın yanındaki sandalyeye oturdum. Tek tek gezdirdim hepsinde bakışlarımı, Arslan yoktu.

Bir şeyler dönüyor olmalıydı, bu mantıklı değildi. Ve hiçbiri bunu sorgulamıyordu, belki de ben kaçırmıştım.

Derin bir nefes aldığımda bakışlarım tabağımdaki omlette oyalandı, dalıp gidiyordum resmen. Herkes yemeğe başladığında nefesimi düzene sokmak adına derin nefes alıp vermeye çalıştım.


Sessiz bir yemeğin ardından hepimiz salona geçtik, yiyebilmenin mutluluğu vardı üzerimde. Oturduğum tekli koltuğa yayılırken Barlas'ın sesini duydum. "Sanırım," dedi.
"Artık bir şeyleri konuşmanın vakti geldi ha?"
Bunu herkese bakarak söylesede bana hitaben olduğunu anlamıştım, sanırım gerçekten konuşmalıydık.

"Pekâlâ, ne konuşmak istersin?" Diye sorduğumda elini saçlarına geçirerek karıştırdı. "Ben, daha doğrusu biz," derince bir nefes aldığında bir süre bakıştık.
"Hatalar yaptık, özellikle Pars'a kırgın olduğunun farkındayım." Dediğinde Pars'a kaydı bakışlarım, başını eğmişti.
"Pars, konuşmak ister misin?" Başını kaldırmadı, bir süre daha yeri izlediğinde sessizlik hakim olmuştu odaya.

Yeri izlemeye devam ederek "Ben," diye girdi söze. "Ben bile isteye yapmadım." Yüzünü göremediğim için ne hissettiğini anlayamıyordum. Susmaya devam ederken bir göz yaşı düşüvermişti. "Ben zorlandım Lavin," tüm cesaretiyle kaldırdı başını, gözlerimin içine bakarken gözlerindeki çaresizliğe şahit oldum. "Sadece bunu bil, hiçbir şey beni senden nefret ettiremez."

Ne demek istediğini anlayamasamda tepki vermeksizin izledim her hareketini,
yumruk olan ellerini, sıktığı dişlerini... diğerlerinin varlığını unutmuştum, tüm odağım tüm dikkatim Pars'tı.

LAVİNWhere stories live. Discover now