6

127 27 24
                                    

Sabah beraber kahvaltı ederken jin hoseok ile ilgileniyordu, aramızdaki tek ses hoseok'un minik mırıltılarıydı ve huzurlu hissetiriyordu.

Namjoon gülümseyerek konuşmaya başladığında dikkatimizi ona verdik.

"Bu gün kuzenim ve arkadaşı hoseok'u görmeye gelecek, yoongi lütfen burada ol"

Kafamı onaylayarak salladığımda jin gülümsedi.

"Taehyung'u sonunda göreceğim, ama arkadaşı kim?"

"Arkadaşı jungkook, 20 yaşında, aramızda 10 yaş var, eğlenceli ve güvenilir biri"

"Anladım, odalarını ayarlayalım"

Namjoon kafasını sallayarak onayladığında ben sessizce hoseok'a bakıyordum, beni gördüğünde yeniden mızırdanıp ellerini uzattığında hemen kafamı eğerek tabağıma döndüm.

Onu istemiyordum, zaten gergindim ve bu hareketi beni daha çok geriyordu, jin mızırdanan hoseok ile kafasını sallayarak bana döndü ve güldü.

"Seni istiyor yunki hyung'u"

Kafamı kaldırıp ona baktım ve daha sonra bana uzanmaya çalışan minik bebeğe çevirdim gözlerimi, kafamı onaylamazca salladım.

"Bana alışması doğru değil jin"

"Ama istiyor"

"Bana alışır sa sende artık durmaz, buna izin verme melisin"

"Haklısın'

Üzgün çıkan sesi ile suyumu içtim, namjoon yavaşça hoseok'u kucağına alarak iki yana sallandı ve mutlu sesi ile konuştu.

" hoseok, güzelim"

Hoseok ağlamaya başladığında namjoon dudaklarını bükerek hoseok'a baktı.

"Hadi ama babana niye ağlıyorsun, üzüldüm"

Hoseok iyice bağırdığında jin kucağına aldı, iki yana sallayarak yüzüne öpücükler bıraktı ama hoseok sakinleşecek gibi değildi, yüzü kızarmıştı ve minik ağızını sonuna kadar açarak ciğerlerindeki bütün havayı daha sesli şekilde ağlamak için tüketiyordu.

Jin bana bakarak yalvaran bakışlarını sunduğunda kararsızca baktım ama ellerimi uzattığımda gülerek yanıma geldi, hoseok garip bir şekilde beni gördüğü gibi susuyordu ve bu ciddi anlamda normal değildi.

Jin'den yavaşça hoseok'u aldığımda önce eli giydiğim t-shirtü kavradı, daha sonra kokumu soluyarak biraz daha ağladı ve duruldu, yanağını göğüsüme sürterek gözlerini kapattı, minik mırıltılarını sunarken uyumaya başladı, gülerek ona bakıyordum.

Namjoon geri yaslandı ve alıngan sesi ile konuşmaya başladığında güldük.

"Yah kıskanıyorum bak"

Jin kafasını salladı ve yanındaki hurmadan bir tane ağızına atarak namjoon gibi geri yaslandı.

"Yoongi haklı, böyle giderse bize alışamaz"

Kalkarak hoseok'u daha sıkı tuttum.

"Yatağına bıraksam iyi olur"

"Lütfen"

Jin ihtiyaç ile konuştuğunda güldüm odalarına giderek içeri girdim, hoseok'un yatağını görünce yaklaşarak yavaşça içine bıraktım ama hala sıkıca t-shirtü avucunda tutuyordu.

Parmağımı t-shirtü tutan elinin içine sokarak kurtardım, bu sefer ise parmağımı sıkıca kavrayarak kendine çekmişti, yanına oturarak parmağımı bırakmasını bekledim.

3 saatten fazla olmuştu ve hoseok hala parmağımı sıkıca tutuyordu, jin bir kere gelerek bu halime gülüp gitmişti.

Gözlerim hala uyuyan hoseok da dolaşırken kapı açıldı, kafamı o tarafa döndüğümde bir den biri çığlık atarak namjoon'un arkasına geçti.

Ne olduğunu anlamıştım ve kalbim kırılmıştı, ikinci bir bağırtı ile hoseok da ağlamaya başlayınca jin sinir ile konuştu.

"Çıkın dışarı çabuk"

Namjoon ile beraber diğerleri de çıktığında kalkarak hoseok'u bıraktım, jin yanıma gelerek elimi tuttu.

"Yoongi"

"Bebek ağlıyor, galiba acıktı"

Jin kafasını eğerek hoseok'a uzandı ve kucağına aldı, bende odadan çıkarak sessizce evden de çıktım ve gözlerimi kapatarak ışınlanma ile evime gittim, araba ile uğraşamazdım.

Odama girip yatağıma oturdum, gözlerim dolar iken kalbim sıkışıyordu, her ne kadar alıştım desem de hala acıtıyordu.

Odamdan çıktım ve bahçeye, babamın menzarı olan, beraber 4 yaşında diktiğimiz ilk ağacımız olan elma ağacının yanına gittim, babam her zaman elma ağacının, bilginin, cazibenin ve rızkın sembolü olduğunu söylerdi.

Benim için babam her zaman bu anlamları taşımıştı, bir çok kültürün bir çok bilgisini taşır, esmer teni, büyük siyah gözleri, hafif çekik göz çerçevesi ve güzel gülümsesi ile çok çekici ve elinin bolluğu ile tanınan, toprak ve rızk tanrısı diye adlandırılan, toprak, ateş, su ve hava, 4 büyük tanrıdan biri olan babam benim için bir kahraman ve iyilik meleği idi.

Ağacın yanına oturup kafamı dayadım, büyük geniş gövdeye, elim toprağı okşar ken göz yaşlarım bir bir üstüne düştü, burnumu çektim ve konuşmaya başladım.

"Baba hala acıtıyor...  Bana her zaman 'sen güçlüsün, bazen duymazdan gelmen gerekir , insanları yok sayman ve kör olaman  gerekir ki seni incitmesinler'  bu sözlerin aklımdan hiç çıkmadı ama acıtıyor. Duymazdan gelemiyorum, her şey gözümün önünde iken körü oynayamıyorum, kalbim acıyor, ben hiç bir yere ait hissetmiyorum. Beynim sürekli onlardan uzak durmamı istiyor, kardeşimden bile, onu huzursuz ettiğimi düşünüyorum, jin aksini söylesede, hareketleri aksini söylese de ben bunu düşünmekten alı koyamıyorum kendimi, özür dilerim baba, ben senin güçlü oğlun değilim, güçlü her zaman kardeşim jin'di"

Hafif bir esinti yüzümü yalayıp geçerken siyah saçlarımı geri attım, biraz daha sessizce babam ile kaldıktan sonra kalkarak odama gittim.

Arkamda beni dinleyen jin'den bir haberdim.

/

sope : wpWo Geschichten leben. Entdecke jetzt