7

164 29 50
                                    

O olaydan'ın üstünden 5 gün geçmişti ve jin sürekli mektup gönderiyordu, hepsi ne de meşgülüm diye cevap veriyordum, bu gün ise keskin bir dil ile gelememi yok sa hoseok'u bırakarak kendisinin buraya geleceğini söylemişti.

Mecburen kalkarak hazırlandım, pelerinimi boynumda bağlayarak şapkamı yüzümü kapatacak kadar aşşağı çektim ve ışınlandım, artık araba kullanmayacaktım.

Mabedin önüne geldiğimde sıcaklığı kıyafetlerimi geçerek bedenime ulaştı, içeri girdim, hava kırallığı çok sıcaktı.

Hole geldiğimde serindi ama kristal zemin az da olsa ayaklarımı ısıtıyordu, ilerleyerek salon'a geldiğimde jin kalkarak daha kapıda olan bedenime koştu ve sarıldı, kollarımı beline sardım kafamı omuzuna koydum.

Geri çekilerek kaşlarını çattı, yapmacık olduğu sinirli sesi ile konuştu.

"Gelmeseydin yarın yanına ben gelecektim"

"Üzgünüm jin, huzurunuzu bozmak istemedim"

"Saçmalıyorsun yoongi, hem bunu neden çıkartmıyorsun?"

"Huzurunuz kaçmasın diye"

Elimi tutarak içeri çekti ve konuştu.

"Saçmalama"

Oturduğumuzda çığlık atan iki adamda garipçe bakıyordu, namjoon boğazını temizlediğinde kafalarını eğdiler, galiba tembihlemişlerdi ama ne için bilmiyordum.

Sarı saçlı, esmer tenli, yakışıklı ve bayaz gözlerinin içindeki görünen siyah göz bebekleri olan adam konuştu, sesi kalındı ve hoş bir tınısı vardı.

"Biz verdiğimiz tepki için üzgünüz, bir den korkmuştuk ve sizi üzdüğümüz için lütfen affedin efendim"

Yanında duran uzun saçlı, parla yeşil irisli, bir kolu sadece dövme ile kaplı, dudağı ve kaşında pirsing olan, ona rağmen tatlı bir görünüşe sahipti, fazla kalın olmayan naif sesi ile konuşmaya başladı.

"Yaptığımız saygısızlık çok büyük efendim, pişmanız, lütfen affedin"

Jin'e döndüğümde pelerinin şapkasını kaldırdı, bileğini tutarak kafamı salladığımda üzüntülü gözleri ile baktı, bileğini okşadığımda kafasını eğerek bıraktı tuttuğu kumaşı.

İkiliye döndüm, yutkunarak konuşmaya başladım.

"Sorun değil, alışığım"

İkili mahçup şekilde ellerine bakarken jin kalktı, bana dönerek gülümsedi.

"Hoseok seni çok özledi"

Kalkarak onu takip ettim, çabuk geliştikleri için artık oturup rahat şekilde hareket edebiliyordu, odaya girerek yatağında oturmuş bebeğe baktım.

Kendince elindeki ses çıkartan oyuncak ile oynuyor ve minik gülüşlerini odaya sunuyordu, kapı kapanma sesi ile bize döndüğünde şapkayı çıkarttım, gülerek bana uzanmaya çalıştığında yanına giderek kucağıma aldım.

Elleri hemen yüzümü bulurken güzel kokusunu içime çektim, jin'in yanına giderek yatağa oturdum, jin ikimize gülümseyerek baktıktan sonra gülüşü soldu, bana gri gözlerini sabitledi ve konuştu.

"Neden böyle yapıyorsun"

"Ne yapıyorum"

"Sen benim yanıma aitsin yoongi, beni huzursuz etmiyorsun, fazlalık değilsin, insanları ne kadar umursama ama beni de kendinden uzaklaştırma, ağlayacaksan omuzumda ağla, sana sıkıca sarılırım, kardeşimin yanında olmak için her şeyi yaparım, tamam mı, bunları unutma"

Hoseok omuzuma tırmanmaya çalışırken onu kendimden uzaklaştırıp güzel yüzüne baktım, anlını öperek yeniden bacaklarıma oturttum.

"Ne oldu birden?"

"Sadece gerçekleri sana hatırlatıyorum yoongi, beni anladın değil mi"

"Jin artık bir ailen var, bana değil onlara odaklan, ben başımın çaresine bakarım"

"Evden çıkmayarak mı?"

"Jin"

"Seni duydum, seni anlayamam ama empati yaptığımda benim de kalbim acıyor, kardeşimin acılarını anlayamıyorum ama onun yanında durabilirim, babamız bize her şey den önce birliği öğretti, anladın mı, benim ailemin içinde sen de varsın, hoseok da var, namjoon da var, ailem eksikse bende eksiğim"

"Lütfen bunları konuşmayalım"

"Eşin ile ilgilen o zaman"

Kalkarak güldüğünde kaşlarımı çattım.

"Jin saçmalıyorsun"

"Neden? Ruh eşi değilmisiniz? Bu diyarda aralarında 712 yaş olan insalar var yoongi, sizin aranızda 30 yaş olması pek bir mesafe etmiyor"

"Asla öyle bir şey olmayacak"

"Görücez"

Odadan çıktığında kafamı salladım ve gülümseyerek pelerin ile oynayan miniğe baktım, cidden onu ısırıp yemek istiyordum.

"Hoba, baban çok inatçı"

Bana bakarak güldüğünde ben de güldüm, ön dişleri çıkmak üzereydi, bebekler çok gariplerdi, dünya da olan bebeklerin tam tersi bir hafta çabuk hareke etmeleri ve 1 yaşınsaki çocuklar ile eş değer olmasıydı.

Kafamı sallayarak gülen bebeğe baktım, gözünün altındaki güneş parlayarak yeni den söndüğünde kafamı salladım.

"Bunun olmasını istemiyorum, beni sevmeyeceğini biliyorum, kendine daha iyi biri bulacaksın hoba, eminim bulacaksın"

Gözünün altını öptüm, kollarını boynuma sararak kafasını yasladığında uzanarak iyice sarıldım, huzurla mırıltılar çıkarttı ve esnedi, bende gözlerimi kapatarak onun ile uyumaya başladım.

Kokusu cennet ve kiraz kokuyordu.

/

sope : wpWhere stories live. Discover now